Yargı reformu süsü verilen şüpheli paketten “Terör Mahkemeleri” çıktı

 
Hükümetin yeni ayak oyunu 3. Yargı Paketi içinde, Özel Yetkili Mahkemelere (ÖYM) dair önerge Meclis’te kabul edildi ve ÖYM’ler yerini bölgesel ağır ceza mahkemelerine bıraktı. ÖYM’lerin hali hazırda baktıkları davalar sonuçlanıncaya kadar görevlerini sürdürmeleri kararlaştırıldı ve Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun (CMK) 250. maddesinde yapılacak olan değişiklik tasarısı içinde, ÖYM’lerin alanının daraltılmasını öngören hükümlere yer verildi. Şu durumda üç ayrı ağır ceza mahkemesi işlemeye devam edecek. İlki, son kabul edilen yasaya göre ellerindeki işlerini bitirmekle görevlendirilen CMK 250 ile yetkilendirilmiş geçici Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri, ikincisi Terörle Mücadele Yasası (TMY) 10'uncu maddesi ile yetkilendirilen Ağır Ceza Mahkemeleri ve üçüncüsü olağan ağır ceza mahkemeleri.


Değişiklik sürecinde, AKP taraftarları ÖYM’lere yüklenirken, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, “ÖYM’lerin ölçüyü kaçırdığını” birdenbire hatırlayıverdi! Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, bir zamanlar ‘ihtisas mahkemesi’ dediği mahkemeler için, bugün “hukuk devletinde yeri olmayan mahkemeler” diyor. Peki, ne oldu da AKP böyle bir değişikliği gündeme getirdi? Yoksa bindiği dalı mı kesiyor?

Bir süre önce ÖYM Savcısı Sadrettin Sarıkaya’nın, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı “şüpheli” sıfatıyla ifadeye çağırmasıyla ateşlenen fitil, Gülen cemaati ve AKP arasındaki uyumun bozulduğunu açık etmişti. Şimdi AKP, HSYK ve ÖYM’lere derinden yerleştiği tartışmasız olan cemaate bir çelme daha takıyor. Oysa daha geçenlerde Başbakan, “Hoca efendi’nin vuslata ermesini çok isteriz. Gereken ortamı da hazırlarız” açıklaması yapmamış mıydı?
ÖYM’ler, bugünkü iktidar kliği için sağlamlaşma aracıydı. Sermayenin diğer kanadıyla hesaplaşırken yargı yolunu kullanmak ve “hukukun üstünlüğü”, “bağımsız yargı” masallarına sığınmak meşruiyet bakımından en verimli yoldu. İktidar, Ergenekon ve Balyoz gibi davalarla Batıcı, laik burjuvaziye ve yaslandığı orduya darbe indirirken diğer yandan KCK operasyonları ve sol, sosyalist muhalefetin yargılandığı davalarla Kürt halkının ve ezilenlerden yana güçlerin sesini kesmeye yöneldi. Tüm bu keyfi adalet pratiği, ÖYM’ler ve TMY eliyle kotarıldı. Bir basın açıklamasına katılmak bile “terör örgütü üyeliği”nden yargılanmak için yeterli sayıldı. Dayanak metinse TMY’ydi. Bu süreçte devletin tüm kurumlarına işleyen İslamcı sermaye kanadı için ÖYM’ler epeyce iş gördü ve yaşlandı. Yani ÖYM’ler asli görevini kısmen tamamladı. AKP, Ergenekon ve Balyoz gibi istediği soruşturmaları ve davaları yürüttü, bazılarını karar aşamasına getirdi. 28 Şubat’ın kanını yerde bırakmadı.12 Eylülcüleri göstermelik biçimde yargılayarak aklanmalarına çalıştı. KCK davalarıyla yeri yerinden oynattı. Askerin burnunu sürttü. Uşağı olduğu sermaye diliminin yüzünü ağarttı. Şike davasını beraat ve tahliyelerle bitirdi. Hatırlanacağı üzere, Hükümet, şike davasında da ÖYM ile ayrı düşmüş, cezaların düşürülmesine çalıştığı halde, Mahkeme karşı tavır sergilemişti. Fakat kimse aldanmasın. Hükümetin son atağı, bu mahkemelere dair tümüyle şekilsel bir tartışmadır. TMY ortadan kalkmadıkça, başka mahkemelerde de aynı sonuçlar alınabilir ve aynı kılıç üzerimize sallanabilir.


Cemaat ise, ÖYM’ler kaldırılırsa, hedeflediği hegemonya harekatının yarıda kalabileceğini düşünüyor. Bu nedenle çığırtkanları hemen, ÖYM’lerin yerine kurulacak olan mahkemelerin işe yaramayacağını, “vesayetçilerle savaşımın zaafa uğrayacağını” buyurdular. Televizyonları günlerdir seferberlik ilan etti. İtalya’da Gladio Savcısı Casson’la görüştüler, değişikliğin muhtemel sakıncaları ve ÖYM’lerin yetkisinin daraltılması ve “yargı bağımsızlığına” etkileri üzerine acil izahat aldılar. “Demokratik düzenin tümüyle kurulabilmesi için bu mahkemelere hala ihtiyaç olduğunu” şakımaktan da geri durmadılar. Demokratik düzen dedikleri elbette, cemaatin ve temsil ettiği sermayenin manevra kabiliyetinin daha rahat olacağı bir zemin oluşturulabilmesiydi. Yani, Cemaat için süreç henüz tamamlanmış değil. Zaman gazetesi, ÖYM’lerin, “cuntalara, yolsuzluklara, çetelere karşı mücadele ettiği” yalanını sütun sütun işliyor. Hatta daha ileri gidip, bu mahkemelerin sanıkların lehine olduğunu bile yazıyor. Hüseyin Gülerce, “Başkaları ile el ele tutuşurken, vefalı ellerden uzaklaşılırsa, geri dönülmez bir akşamın ufkuna yürümek de var” diyerek, Erdoğan’a okkalı bir tehdit dahi savurdu.


Hâsılı, burjuvazinin İslamcı kanadı, kendi içinde bir egemenlik kavgası yaşıyor. AKP’ninse aslında köklü bir değişikliğe gittiği filan yok. Burjuvazinin iki kanadının çatışmasında, AKP, Batıcı-laik kanadı tasfiye sürecinde ciddi zaferler elde etti. ÖYM’ler bu yolda önemli bir işlev gördü. Ancak MİT kriziyle, bu yargı pratiğinin AKP’nin kendisini de tehdit eder hale geldiği ortaya serildi. PKK ile doğrudan temasın sağlandığı Oslo görüşmelerinin açığa çıkması, MİT Müsteşarının özel yetkili savcılıkça ifadeye çağrılması ve hakkında yakalama kararı çıkarılması durumun ciddiyetinin ifadesiydi. Vaziyet, AKP ile yine devlet içinde ciddi bir kadrolaşmaya giden Gülen cemaati arasında bir kapışmaya işaret ediyordu. Daha önceleri de varlığı ifade edilen bu güç çatışması artık açıkça ve ‘hukuk’ araç kılınarak yapılıyordu. İki odak arasında bir kırılmaya yol açan bu süreçten sonra, AKP ve Başbakan kendisi için de tehlike sinyalleri veren ÖYM’ler konusunda düzenleme yapma ihtiyacını hissetti. Gelinen nokta, bu ihtiyacın gereğidir. Dolayısıyla AKP’nin, bir dönem ısrarla savunduğu bu “engizisyon mahkemelerini” kaldırmak ya da ülkeyi demokratikleştirmek gibi bir niyeti yoktur.


ÖYM’ler kaldırılmıyor, sadece yetkileri CMK’dan TMY’ye taşınıyor
Daha önce TMY’nin 10. Maddesinde var olan düzenlemede, CMK’nın 250. ve 252. maddelerine atıf yapılıyordu. ÖYM’lerin mesnedi buydu. Bugünkü değişiklikte de aslında temel bir farklılık yok. Yapılan şey, soruşturma usullerini doğrudan TMY’nin 10. maddesinde düzenlemek. Kanuni düzenlemeye, politik çatışmaların yansıdığı ise açıkça görülüyor. Düzenlemede, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın yargılayacağı kişiler hakkındaki soruşturmalar ve Askeri Mahkemelerin yetkisine giren durumlar saklı tutuldu. Bu demektir ki, Cumhurbaşkanının, Genelkurmay Başkanı vs askeri sivil bürokratların, Başbakan ve bakanların yargılanmasıyla ilgili olarak ÖYM’lerin yetkisi sınırlandırılıyor. Bu kişilerin ÖYM’lerde yargılanmasının önüne geçilmek isteniyor. Yani AKP, “Sen misin müsteşarımı ifadeye çağıran!” diyor. Bilindiği üzere, MİT krizinin ardından MİT Yasası’nın 26. maddesinde alelacele değişiklik yapılmış ve MİT Müsteşarı’nın soruşturulması Başbakan’ın iznine bağlanmıştı. AKP’ye bu da yetmemiş olacak ki, bir soruşturma usulü olarak TMY’nin 10. maddesi’ndeki değişikliğe bu hükmü dahi yeniden eklemiş.


Son yargı paketiyle ÖYM’ lerin yerine kurulacak olan Bölge Mahkemeleriyse, terör suçlarını yargılamaya devam edecek. Kürtler, sosyalistler ve devrimciler için değişen hiçbir şey olmayacak. Yine, slogan attıkları, basın açıklamalarına katıldıkları, duvara yazı yazdıkları için on yıllara varan hapis cezalarına çarptırılmaya devam edecekler. Yasayla, gözaltı süresinin 24 saatten 48 saate çıkarılması bu niyeti açıkça belli ediyor. Bu yüzden, daha önce ÖYM’ler için nasıl DGM’den bozma mahkemeler diyorsak, Bölge Ağır Ceza Mahkemeleri de ÖYM’lerden bozmadır. TMY var olduğu sürece adı ne olursa olsun kurulacak mahkemeler, DGM’lerin mirasını taşıyacaktır. Değişen tek şey tabeladır.
Görüldüğü gibi, AKP işine geldiği gibi esneyip, istediği alanı pörsütüyor. Çünkü sermaye, her şekilde kendisi için en ekonomik ve peçeli baskı yöntemlerini tercih eder. Perde gerisini daha açık gösteren yöntemler amaca ulaşıldığında tasarruflu olmaktan çıkar. Tabii bu burjuvazinin iç savaşının AKP lehine kesin zaferi anlamına gelmiyor. AKP yeni oyunlarla sahneleri şenlendirmeye bir süre daha devam edecek.