Gel Erinç, birlikte borsayı kapatmak, grev yasağını yasaklamak, kıdeme dokunulmasını engellemek için mücadele edelim!

Gel Erinç, birlikte borsayı kapatmak, grev yasağını yasaklamak, kıdeme dokunulmasını engellemek için mücadele edelim!

Erinç Yeldan dostumuz, epeyce bir süre önce (27 Mayıs 2020) Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde sosyalist solun genellikle sosyalizmin berisinde kalan hiçbir somut önleme olumlu yaklaşmadığını, bu tür önlemlere “sistem içi” diye burun kıvırdığını, bu yüzden kitleleri ikna edemediğini ve bunun sonucunda marjinalleştiğini yazdı.

Erinç Yeldan’ın sözünü ettiği, sosyalizmden başka hiçbir talebe yanaşmayan o uzlaşmaz sol Türkiye’de varsa sosyalist solun çok küçük bir kısmını oluşturduğu kesin. Solun çok büyük bir bölümü basit reformlardan başka bir talep ileri sürmüyor zaten. Sanırız, Yeldan sosyalizmin berisinde kalan güncel, somut, acil talepleri küçümsemeyen, ama bunların bir bölümünü gerçekten sistem içi ve yararsız bulan, buna karşılık başka bir bölüm güncel ve somut talepleri öne sürmeye taraftar olan hareketleri düşünüyor, ama pozisyonlarını yanlış anlıyor.

Bu, Yeldan’a özgü bir yanlış anlama değil. Türkiye’nin sendikal hareketle yakından ilişkisi bulunan, hep işçi sınıfının yanında olmuş sosyalist ekonomistlerinden ve çalışma ekonomisi uzmanlarından bir bölümü, kendilerinin somut talepler ileri süren politikalar savundukları, buna karşılık bizim de içinde yer aldığımız bir başka öbeğin hiçbir somut önlem ve talebe değer vermediği imgesini kendi kafalarında yaratmış durumda. Tartışmayı da hep böyle sürdürmeyi seçiyorlar. Oysa onlar da biz de somut öneriler yapıyoruz. Sadece başka türden somut öneriler yapıyoruz. Erinç dostumuzun sözünü ettiğimiz yazısı, bunu ona ve onun gibi düşünen sosyalistlere anlatmak için çok iyi bir fırsat.

Yeldan, yazısına uluslararası alandan kaynaklanan bir çağrıya değinerek başlıyor. “İşin Demokratikleştirilmesi” olarak anılabilecek, çeşitli ülkelerden 6 bin aydının imzalamış olduğu bu çağrının can alıcı talebi “şirketleri demokratikleştirmek” olarak öne çıkıyor. Yeldan bu çağrıyı imzalamış. Ama aynı zamanda yeterince radikal bulmuyor. Buna rağmen sistem içinde çalışmanın da gerekliliğine inandığını vurguluyor. Ama “sınıf pusulasını yitirme” tehlikesini de gündeme getiriyor. Ancak “sınıf pusulasını yitirme” dedikten sonra bir kavramsal kayma çıkıyor yazıda ortaya:“…nihai çözümün kapitalist sistemin dışında, sosyalizmde olduğu ufkunu yitirmemek” olarak tanımlanıyor sınıf pusulası.

Oysa sınıf pusulası başka bir şey: Bütün politikasını iki karşıt sınıfın çıkarlarının uzlaşmaz olduğu kabulünden hareketle işçi sınıfı tarafında oluşturmak. Yani sosyalizmden önce sınıf mücadelesi. Marx’ın gösterdiği, bu sınıf mücadelesinin en sonunda mutlaka işçi sınıfı iktidarıyla, yani sosyalizmin inşası sürecinin başlamasıyla sonuçlanması gerektiği. Ama sürecin sonunda. Sosyalizmin politikası, her dakika o gerçekliğin papağan gibi tekrarlanması değil. Ama sosyalizmin politikası her an işçi sınıfı ile kapitalist sınıf arasındaki çıkar karşıtlığına yaslanan bir politika.

Yeldan’ın imzaladığı çağrının “şirketlerin demokratikleştirilmesi” talebi, sermaye ile işçi sınıfının çıkarlarının uzlaştırılabileceğini varsayıyor. Sosyalist politikanın abecesine aykırı olan bu. Başlangıç noktamızın sınıf çıkarlarının karşıtlığı olması gerektiğine dair “sınıf pusulası” işte burada şaşıyor.Yeldan’la asıl anlaşamadığımız konu bu. Her tür somut önlemin “sistem içi” diye bir kenara atılması değil.

Ama Yeldan’ın yazısında bizi çok hoş bir de sürpriz bekliyor. Yeldan tartışmanın bir yerinde bütün dünyada “reel ekonomiden kopmuş olan” borsaların kapatılması için çağrıda bulunuyor! İşte buluştuk! İşte “yıkılsın kapitalizm!” dememekle birlikte kapitalist sınıfın canını yakacak, işçi sınıfının ise gözünü iktidara çevirmesini gerektirecek bir talep. Gel Erinç, “bütün dünyada borsalar kapatılsın!” talebi doğrultusunda sen bir bildiri hazırla, biz de imzalayalım! Bak görüyor musun, Sol somut önlemleri hiç de öyle elinin tersiyle itmiyormuş.

Biz buna geçiş talebi diyoruz. Kapitalist düzenin işçinin emekçinin canını yakan bir uygulamasının, politikasının ya da kurumunun üzerine giderken aynı zamanda işçi sınıfının iktidarını hedef gösteriyor bu tür talepler de onun için. Çünkü bu talepler kapitalizm içinde gerçekleştirilemez. Sen reel ekonominin, “üretim ekonomisi”nin çıkarları için finansın üzerine gitmeyi önemli buluyor olabilirsin. Biz böyle bir ayrımın finans kapital çağında anlamlı olmadığı kanaatiyle borsanın kapatılması önerisinin sosyalizme işaret ettiğini düşünebiliriz. Ama bu fark, aynı somut talep etrafında kenetlenmemizin önünde bir engel değil.

Üzerinde ortaklaşacağımız somut talebin böyle bir geçiş talebi olması bile gerekmez. Gel, grevlerin ertelenmesi adı altında yasaklanmasına, kıdem tazminatının fona devrine, 25 yaş altı ve 50 yaş üstü işçileri belirli süreli sözleşme ile çalıştırma projesine karşı birlikte mücadele edelim. Biliyorum sen de edersin bunlara karşı mücadele. İşte yine anlaşıyoruz. Bunlar geçiş talebi bile değil, acil somut taleplerdir. Biz devrimci sosyalistler bunlar için verilecek mücadelenin de bir yandan kısa vadede sınıfın çıkarlarını korurken, bir yandan da sosyalizm için mücadelenin hazırlanmasında taş üstüne taş koyduğunu düşünürüz.

Demek ki devrime ve sosyalizme inanan sosyalistler her şey sosyalizmden sonra çözülecek deyip somut meselelerde ellerini kollarını bağlayıp oturmuyor. Somut önlem ve taleplerle yürüyor. Bütün mesele o somut önlem ve taleplerin ne olduğu. Şirketler işçiyi gerçekten iktidar sahibi yapacak biçimde demokratikleştirilemez. Ama işçinin somut çıkarları doğrultusunda kapitalist sınıfa ve onun çıkarlarının bekçisi iktidara karşı sendikalar ve partilerle örgütlenerek mücadele edilebilir. Biri boşa giden enerjidir, işçi sınıfının örgütlerini ve aydınlarını burjuvaziye bağlar, öteki hem kısa vadede kazandırır, hem işçi sınıfını iktidar mücadelesine hazırlar.

Yeldan yazısının sonunda Lenin’in “Sol Komünizm”: Bir Çocukluk Hastalığı başlıklı kitabına referans yapıyor. Güzel ama bir koşulla: Lenin’in “çocukluk hastalığı” olarak gördüğü şeyin siyasi uzlaşma, esneklik ve manevrayı dışlamak olduğunu, sermaye ile işçi sınıfını uzlaştırmak olmadığını unutmamak kaydıyla. O Lenin, Çarlık Rusyası'nın istibdadı altında bile bütün hayatı boyunca burjuva liberalizmine karşı düşmanca mücadele etti.

 

Bu yazının biraz kısaltılmış bir versiyonu Gerçek gazetesinin Temmuz 2020 tarihli 130. sayısında yayınlanmıştır.