Çocuk ve gençler kimsenin malı değildir, Tayyip Erdoğan!

Tayyip hazretleri buyurdu: “Dindar bir nesil yetiştireceğiz, bunun arkasındayım!” aslında “Daha önce söyleyip arkasında durmadığım şeyler de var.” ya da “Söyledikten sonra arkasında durmayacağım şeyler de olabilir, her söylediğime inanmayın!” demektir bu ama şimdi konumuz bu değil. Neyse hazret arkasından ekledi: “Muhafazakâr demokrat bir partiden ateist bir nesil yetiştirmesini mi bekliyorsunuz?” keşke “Özgürlük mü bekliyorsunuz?” deseydi… Hep bir ağızdan “Hayır!” derdik. Çünkü muhafazakârlıkla özgürlük bir biri ile bağdaşmaz. Öyle bir şey yok! Gördük, görüyoruz!

Bunu da geçelim; neyse ki tek tük bu söyleme cevaplar, itirazlar gelmeye başladı, henüz öyle güçlü bir tepki bulunmuyor ama itiraz edenler de en ileri noktada “Ya ben çocuğumu dindar yetiştirmek istemiyorsam?” diye bir dayanak noktası tutturuyor. Yahu sen kimsin? Bu çocuklar ve gençler sizin malınız, mülkünüz mü? Üstünde her türlü kişisel hırsınızı tatmin edecek varlıklar mı? Siz “ol” deyince olacak, “kal” deyince kalacak, “sev” deyince sevecek, “vur” deyince vuracak köleler mi bunlar? Hamur mudur ki bunlar istediğiniz çeşit ekmeği yapasınız, odun mudur ki bunlar yontup türlü türlü kukla edesiniz?

Ya onlar, yani çocuklar ve gençler? Onlara soran yok ne istersiniz, nasıl bir yetişme ortamı istersiniz diye… Hâlbuki onlar biyolojinin canlı saydığı andan itibaren ki bu durum hamileliğin dördüncü ayına kadar gider, canlıdır, algıları, duyguları vardır, düşünceleri, istekleri vardır, ihtiyaçları vardır ve bu temelde eylemleri vardır. Onları şöyle ya da böyle yetiştiremezsiniz, şucu ya da bucu yapamazsınız, ihtiyaçlarını karşılar, yardım istediklerinde yanlarında olabilirsiniz ancak. Bunun için en fazla sevgi ve bilgiye ihtiyaç duyarlar. Bunları sonuna kadar sunmalısınız onlara, gerisi onlara kalır. Bu şekilde özerkliği desteklenen, özgürlük içinde büyüyen çocuklar her şeyden önce kendisi olurlar. Hem hepsi pek çok açıdan bir birine benzer, hem de hiçbiri bir birinin aynı olmayacak şekilde bir birinden ayrılır. Neci olduklarını bilemeyiz ama araştırmalardan bildiğimiz kadarıyla, bu şekilde yetişen çocuklar genelde rekabet yerine dayanışmayı seçer, sömürü yerine üretmeyi ve paylaşmayı seçer, kendi isteklerini bilip karşılamayı bununla beraber kendisi için istediğini herkes için isteyebilmeyi ve toplum yararına çalışmayı seçer, savaşı değil barışı seçer, ama haklarının kısıtlanmasına, gasp edilmesine tahammülleri yoktur, böyle durumlarda köleliği değil mücadeleyi seçerler. Tabii bu durum da, böyle gençler de mevcut sistemin işine gelmez! Kendi ipini çekmeyi kim ister, değil mi?

Çocuk ve gençlerin hakları doğrultusundaki bir eğitim ancak kamusal olabilir. Ana-babalar böyle bir eğitimi hem bilimsel bilgi yetersizliğinden hem ekonomik zorluklardan dolayı layıkıyla karşılayamaz, dahası ailenin yarattığı bir takım çelişkilerin sonucunda çocuğun ve gencin ruhsal-bedensel yapısında kalıcı hasarlara yol açabilirler. Bu nedenle yukarıda bahsi geçen tarzdaki eğitimi devlet vermeli, devlet çocukların ve gençlerin hakkını koruyabilmelidir. Hemen belirtelim bu durum çocukların ana-babalarından koparılması değil, ana-babaların çocukların sağlıklı bir şekilde büyüyüp olgunlaşması sürecinde bir sürü yük ve kaygıdan kurtarılması anlamına gelir.

Bundan sonrası çocuk ve gençlere kalmıştır! Üzerlerinde oynanan oyunları, çevrilen türlü katakullileri görüp, kendi kaderlerini kendi ellerine almak onların sorumluluğundadır, bize sadece destek olması, yardımcı olması kalır ki, çok şükür bunu gereğince yapabilecek durumdayız…