Ayasofya ve hilafet gölgesinde istibdadın iç kavgası

erdoğan

Gerçek Hayat dergisinin kapak sayfasından yaptığı “Hilafet için toparlanın” çağrısı büyük tartışma yarattı. Her ne kadar dergi Serhat Albayrak’ın sahibi olduğu Yeni Şafak grubunun olsa da Erdoğan ve AKP cephesinden geniş bir kesim hilafet tartışmasını “provokatif” gördü ve hilafet gündemiyle arasına mesafe koydu. Bu tutumu yarı-askeri rejimin kendi iç gerilimleri bağlamında bir yere oturtabiliyoruz. Hulusi Akar’dan Süleyman Soylu’ya uzanan ve iktidarın silahlı çekirdeğini elinde tutan kanat uzunca bir süredir İslamcı taban üzerinde Erdoğan’la rekabet halinde. Son dönemde bu rekabet iyice kızışmış vaziyette.

Erdoğan’ın İslamcılığını kanıtlamak gibi bir kaygısı çok fazla yok. Ama diğer taraf için durum böyle değil. Hakan Fidan’ın Hulusi Akar’ı yanına alarak İslamcı camianın önde gelen ismi Nuri Pakdil’i ziyaret ettiği günlerden, Ayasofya’da Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler’in orgeneral üniformasıyla Nur cemaati lideri ile fotoğraf çektirdiği, Milli Savunma Bakanı ve fiili Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın İslamcıların üstadı Necip Fazıl’ın ve İBDA-C “komutanı” Salih Mirzabeyoğlu’nun mezarını ziyaret ettiği bugünlere ordunun üst kademesinin kendisini İslamcı tabana pazarlama yönünde yoğun ve organize bir çaba içinde olduğu gözlerden kaçmıyor.

Son dönemde ilginç şeyler oluyor. Ordunun üst kademesi sadece namazlarda ön saflarda yer kapmıyor, Suriye’de ve Libya’da izledikleri siyasetle, Rabiacılıkta da (İhvan’ı himaye etmek ve sünni Arap dünyasında nüfuz rekabetine girmek) Erdoğan’ı neredeyse sollamış durumdalar. Kemalist bilinen ve/veya kendini öyle lanse eden Metin Feyzioğlu, Nedim Şener, Doğu Perinçek gibiler ise Erdoğan’dan çok Erdoğancılık yapmaktalar. “Atatürkçü” askerlerin göz bebeği Tüma. Cihat Yaycı’nın, istifa ederken Hulusi Akar’dan şikayet edip Erdoğan’a bağlılık ilan etmesi hatırlarımızda. Son YAŞ’ta Erdoğan’ın Muharrem İnce’yi eleştirdiği konuşmasını alkışlamasıyla gündeme gelen Org. İsmail Metin Temel de Hulusi Akar tarafından alkışlarla pistin dışına alınanlar arasında. Eski Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı da önce 15 Temmuz sonra Fırat Kalkanı kahramanı ilan edildikten sonra önce kızağa sonra kenara ayrılanlardan. Zekai Aksakallı da Erdoğan’a dilekçesini Hulusi Akar’ı kamuoyu önünde 15 Temmuz gecesi “almadığı kararlar” üzerinden eleştirerek vermişti. Ama beklediği desteği bulamadığı görülüyor. Erdoğancı generaller tasfiye ediliyor diyemeyiz. Öte yandan orduda Erdoğan’ın maaşallah dediği de üst üste üç YAŞ göremiyor!

Bu ülkede Ayasofya’ya ve hilafet tartışmalarına bakıp tüm bunların oyları eriyen Erdoğan’ın desteğini arttırma çabasından ibaret olduğunu düşünmek fazlasıyla yüzeysellik olur. Sonuçta bir dizi kamuoyu araştırması sınır ötesi operasyonlar dahil bu tip olayların Erdoğan’ın desteğindeki olumlu etkisinin birkaç ayla sınırlı kaldığını özellikle ekonomik durumun kısa sürede tekrar belirleyici hale geldiğini gösteriyor. En son Ayasofya ile ilgili yapılan bir anket de bu gündemin oy tercihlerini etkilemediğini gösteriyor. 

İktidarın ilahiyatçısının çıkıp “bir FETÖ gider bin FETÖ gelir” dediği; Mehmet Metiner’in Süleyman Soylu’yu FETÖ’cüleri kayırmakla suçladığı, Soylu’nun canlı yayında Metiner’e zılgıt çekip sonra İsmail Saymaz’a “bizi cemaatlerle karşı karşıya getirmek istiyorlar” dediği yerde insan ister istemez 2019 başında Cübbeli Ahmet Hoca’nın Bahçeli’ye referans vererek söylediği sözleri hatırlıyor. Şöyle demişti: “Hiçbir cemaatin, hocanın, şeyhin, müridin alimin aleti olmayalım. Polisle, askerler birlikte hareket edelim, askerle polise direnerek memleketteki kargaşalara malzeme olmayalım. Anlayan anlar, anlamayan yanlar.”

CHP’liler “laiklik elden gidiyor” diye fazla üzülmesin o iş partilerinin refakatinde çoktan halledildi. Öyle ki artık iktidar hesaplaşmalarında cemaatler ve tarikatlar (CHP bunları sivil toplum örgütü olarak gördüğüne göre Türkiye demokratikleşiyor olmalı!) başrolü oynamaya başladı. Esas büyük kavga bu alanda yani cemaatler üzerinde verilecek. Yakında göreceğiz. Ayasofya ile hilafetle narkoz verilen İslamcı kitle ya onlara biçilen rolü oynayacak ya da bedel ödeyecek. Kuvvetle muhtemeldir ki Erdoğan’dan, AKP’den, İslamcı süslü generallerden Müslüman alemini diriltmesini bekleyenler, CHP’den laiklik bekleyenler kadar zavallı duruma düşecek.

Sonuçta Erdoğan’ın 15 Temmuz gecesinde kendisine haber vermeyen “Hakan Fidan” ve “Hulusi Akar” ikilisi ile zaman içinde güven tazeleyip tazelemediğini bilmiyoruz. Son bildiğimiz, bu isimler için Erdoğan’ın söylediği “dere geçilirken at değiştirilmez” sözü. Şimdi yaşanan gelişmelere baktığımızda görüyoruz ki derenin hangi dere olduğu değiştirilecek atın da kim olduğu epey tartışmalı hale gelmiş durumda.

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ağustos 2020 tarihli 131. sayısında yayınlanmıştır.