Solda yaşanan toprak kayması heyelana dönüşürken: Solda kalmak emperyalizmden ve sermayeden bağımsız olmakla mümkündür!

Solda kalmak emperyalizmden ve sermayeden bağımsız olmakla mümkündür!

İstibdad cephesi açısından 31 Mart yerel seçimlerinin en önemli gündemlerinden biri bizim Cumhurpatronluğu rejimi olarak adlandırdığımız sistemi kalıcı şekilde yerleştirmektir. Bu süreçte iktidar mekanizmaları kadar muhalefeti de kendi amaçlarına uygun şekilde biçimlendirmek istiyorlar. 16 Nisan referandumu ve 24 Haziran seçimlerinin yarattığı şaibenin üstü, her seferinde CHP yönetiminin kritik hamleleriyle örtüldü. CHP’nin derdinin, istibdadı yenmek değil yeni rejimde muhalefet alanını kaplamak olduğu açığa çıktı.  CHP ile Millet İttifakı kuran İyi Parti ise her fırsatta istibdad cephesinde MHP’nin yerini almaya hazır olduğunu gösterdi.

Millet İttifakı ile birlikte düzen muhalefetinin sağ kanadı yerini çoktan almış durumda.  Öte yandan işçi ve emekçilerin düzenden bağımsız bir siyasal odak oluşturması, sadece istibdadı değil, onunla çoktan uzlaşmış olan düzen muhalefetini de korkutuyor. Bu yüzden CHP düzen muhalefetini sola doğru genişletme ve buradaki tüm bağımsız inisiyatifleri yok etme görevini üstlenmiş durumda.     

Öteden beri kendi etrafında bir Amerikan muhalefeti inşa etmiş olan CHP’nin tasavvurundaki yeni düzen muhalefeti, faşist sağdan sosyalist sola kadar açılıyor ve Kürt hareketini de kendisine yedeklemeyi amaçlıyor. Ne yazık ki HDP’nin bir dizi büyükşehirde ve ilçede aday çıkartmama kararı alması ile en son olarak ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş’ın CHP’nin Beyoğlu adaylığını kabul etmesi, gidişatın, düzenin istediği kanallara doğru aktığını gösteriyor.

HDP’nin seçim propagandasında “kayyımlar” haklı olarak merkezde duruyor. Öte yandan “anayasaya aykırı ama evet” diyerek dokunulmazlıkların kaldırılmasına cevaz veren, en büyük kayyımın meclise atanmasına onay veren CHP’ye HDP’nin verdiği destek, dev bir tutarsızlık abidesi olarak orta yerde duruyor.

24 Haziran seçimleri öncesinde CHP ve HDP’den bağımsız bir sosyalist odak söylemini dilinden düşürmeyen ÖDP ise Başkanlar Kurulu üyesini Kılıçdaroğlu’nun adayı olarak CHP’nin parti meclisinin onayına sunarak HDP’den geri kalmıyor. CHP ve Kılıçdaroğlu, faşist parti ile ittifakını kamuoyunun gözüne sokuyor. HDP ve sosyalistlerle ise arka kapı diplomasisi sürdürüyor. Böylece bu güçleri sadece kendine yedeklemiyor, itibarlarını da sıfırlamak ve düzen dışı muhalefet dinamiklerini tamamen yok etmek istiyor.

CHP’nin, HDP’nin desteğini almasına rağmen, şovenist siyasetinden ne dil ne üslup olarak vazgeçmeye tenezzül etmemesi tesadüf değildir. Kılıçdaroğlu’nun kendi partisinin alt düzey bir elemanı ile muhatapmış gibi ÖDP Başkanlar Kurulu üyesi Alper Taş’a “genç ve dinamik bir arkadaş” şeklinde gayri ciddi bir dille hitap etmesi tesadüf değildir. CHP, Türkiye’nin sol ve sosyalist birikimini öğütmek için görevlendirilmiş bir partidir ve bu görevini ifa etmektedir.

Partilerinin başkanı için sanki yeni yetme, iyi niyetli, saf bir bağımsız adaydan söz edermiş gibi konuşan Kılıçdaroğlu’nun bu tutumu, ÖDP’yi aşağılayıcıdır. Alper Taş’ın politika hayatı Kılıçdaroğlu’ndan uzundur. Kim kimden yeni yetme gibi söz ediyor? ÖDP’lilerin bu üslubu kabul etmiş olması bile, sosyalistlerin özgüven yokluğundan nasıl bu öğütme politikasına hazır bir kurban haline gelmiş olduklarının bir ifadesidir.

Nihayet CHP ile ilkesiz ittifakların içine girenler Türkiye’nin emekçi halkı gözünde burjuva ve işçi düşmanı, Amerikancı, NATO’cu ve Siyonizm yanlısı olan bu partiyle özdeşleşecektir. Bu politika AKP ve MHP’den rahatsız olan, ekonomik krizin etkisiyle bu partilerden uzaklaşan emekçileri tekrardan istibdad cephesine itmekte, yani bırakın AKP ve MHP’yi geriletmeyi onların ekmeğine yağ sürmektedir. 

 

Ekonomik ve siyasal krizlerin, emperyalist kuşatmanın ve savaşların belirlediği bir siyasal ortam her yönüyle solu göreve çağırmaktadır. Ne var ki gidişat tam tersi yöndedir.  Bugün solda uzun bir süredir yaşanan toprak kayması heyelana dönüşmektedir.

Muhalefette düzen partilerinden bağımsızlık adına geriye ne kalmışsa “demokrasi için fedakârlık” adı altında feda ediliyor.  Türkiye sosyalist hareketinin, halk nezdinde saygı uyandıran ne kadar hasleti varsa, elde edilmiş ne kadar tarihsel mevzi varsa “yerel mevziler kazanmak” adı altında teker teker düzene teslim ediliyor. Gelinen yerde, HDP ve Türkiye solunun farklı bileşenleri Türkiye’ye dair hiçbir ciddi program ortaya koymuyor ama Dersim’de alabildiğine keskin şekilde saflaşabiliyor. Böylece aslında istibdadın karşısında tüm ülke çapında emekçi halkın saflarını sıklaştırma iddiasından vazgeçmiş olduklarını gösteriyorlar.

Devrimci İşçi Partisi’nin boykot çağrısı sadece seçim tutumundan ibaret değildir; Türkiye’nin yaşadığı ekonomik krize ve istibdada karşı işçi sınıfının saflarını sıklaştırmanın ve sosyalist bir geçiş programını yükseltmenin tek seçenek olduğunu ortaya koymanın vurgulu bir yoludur. Devrimci İşçi Partisi’nin boykot çağrısı, bugün sadece emperyalizme, sermayeye ve istibdada karşı mücadele yolunda bir çağrı değildir, aynı zamanda solda düzenin saflarına doğru yaşanan toprak kaymasına karşı da bir barikattır.

Bizim hedefimizde istibdad rejimi ve onun işçi emekçi düşmanı politikaları vardır. Bunun için bu toplumun bütün diri unsurlarını, istibdada karşı gerçek muhalifleri ve elbette bütün sosyalistleri, istibdadın payandası olarak inşa edilmekte olan düzen muhalefetinin içinde erimekten korumak, işçi sınıfına, emekçiler ve bütün ezilenlere dayanan gerçek bir muhalefette harekete geçirmek gerekir. ÖDP ve HDP’nin bu seçimdeki politikalarının ortaya koyduğu düzen muhelefeti içinde erime politikası karşısında tepki duyanları kendi içine kapanmaktansa, politikanın dışında kalmaktansa doğru bir hatta mücadele etmeye çağırıyoruz. Devrimci İşçi Partisi, ekonomik krize ve istbdada karşı mücadele için sizi birlikte mücadeleye çağırıyor.