DİP Merkez Komitesi bildirisi: Reyhanlı’da hükümet suçüstü yakalanmıştır!

 

Davutoğlu ve Güler görevden alınmalıdır!

Reyhanlı hakkındaki bütün belgeleri açıklayın!

Hakikati ortaya çıkartan erleri serbest bırakın!

26 Mayıs 2013 günü toplanan Devrimci İşçi Partisi merkez Komitesi aşağıdaki sonuç bildirgesini kamuoyuna açıklamıştır.

 

Reyhanlı olayı, AKP hükümeti açısından kolay kolay altından kalkılamayacak bir nitelik kazanmıştır. Redhack’in internette yayınladığı jandarma istihbarat belgeleri iki şeyi açıklıkla ortaya koyuyor. Birincisi, Reyhanlı saldırısının failinin, hükümetin uzun süredir faaliyetlerine kol kanat gerdiği köktendinci Nusret Cephesi olması ihtimalidir. Şayet durum bu ise, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu yılanı beslemiş, o da dönmüş Reyhanlı halkını vurmuştur. Ahmet Davutoğlu derhal görevden alınmalıdır! İkincisi, ikiz patlamaların üzerinden saatler geçmişken İçişleri Bakanı Muammer Güler bu olayın failinin Suriye istihbaratına bağlı olarak çalışan “Marksist” bir örgüt olduğunu ileri sürmüştür. Şimdi ortaya çıkan belgeler Güler’in yalan söylediğini ortaya koyuyor. Halka yalan söyleyen, sözde güvenlikten sorumlu bir bakan büyük tehlikedir. Muammer Güler derhal görevden alınmalıdır!

Redhack’in yayınladığı belgelerden Jandarma İstihbarat Daire Başkanlığı’na ait olan birinde şöyle deniliyor: “25 Nisan 2013’te alınan (Suriye ülkesi Rakka şehrinde El Nusra Cephesi’nde faaliyet gösteren şahıslarca 23 Nisan 2013’te Mazda 323, KIA Rio ve markası ve modeli tespit edilemeyen bir araçla birlikte toplam 3 araca bomba düzeneği yerleştirildiği, bu araçlarla ülkemize yönelik bir saldırıda kullanılacağı) konulu bilgi notunda geçen eylem planlamasıyla paralellik arz ettiği değerlendirilmekle birlikte son gelişmeler ışığında olayın sınır bölgelerimize ve dolayısıyla ülkemize yönelebileceği bilgisi ilgi (B) ile bildirilmiştir.”

Devlet kendi istihbaratını ayaklar altında çiğnemeyecekse, bu belgenin saldırının Nusret Cephesi’nin işi olmasını ihtimal alanına soktuğunu kabul etmek zorundadır. Belgenin doğru olduğu AKP ve hükümet yetkililerince kabul edildi. Üstelik, ikiz patlamalardan sonra bombaların Rakka şehrinde yüklenmiş olabileceği zaten konuşulmuştu! Bu uyarının varlığına rağmen İçişleri Bakanı’nın ikiz patlamaların hemen ardından “elimizde deliller var” diyerek “Acilciler” diye anılan örgütü sorumlu göstermesi, halkın gözünün içine baka baka yalan söylemektir. Jandarma İstihabarat’ın belgesi elbette sorumlunun El Nusra olduğunun delili değildir. Ama içişleri bakanının sorumluluğu başka bir örgüte atmasının yalancılık olduğunun gerçekten delilidir. Üstelik, Güler suçunda ısrar ediyor. Redhack belgesi için “belgelerin Reyhanlı ile ilgisi yok” demiştir. Bunu söyleyebilmesi için Jandarma İstihbarat’ın belgesinde sözü edilen bomba yüklü üç aracın nereye gittiğini biliyor olması gerekir. İçişleri bakanı ya bu araçların nereye gittiğini açıklamalıdır ya da ilk günkü açıklamasına temel olan belgeleri. Muammer Güler İçişleri Bakanı koltuğunu bir gün daha fazla işgal etmemelidir.

Nusret Cephesi, hakkında El Kaide ile ilişki içinde olduğu konusunda bazı yorumlar ileri sürülmüş olan, ABD ve müttefikleri tarafından “terör örgütü” olarak sınıflandırılan bir örgüttür. Geçmişte AKP hükümeti ABD ve ortaklarının bu yaklaşımını benimsememişti. Kevgire dönmüş Türkiye-Suriye sınırının Nusret Cephesi için Türkiye’yi bir tampon bölge haline getirmiş olması ihtimali son derecede yüksektir. Başka bir şekilde söylenecek olursa, özellikle Hatay ili sakinleri için günlük bir görüntü hâline gelmiş, İslamcı kılıkta, eli silahlı militan tipinin bir kaynağı çok büyük ihtimalle Nusret Cephesi’nin çetecileridir. Şimdi hangi gelişme El Nusra’yı hükümeti sarsmaya ya da sıkıştırmaya teşvik etti, bilinemez. Bir ihtimal şudur: Erdoğan’ın Beyaz saray çıkışında Türkiye’nin artık Nıusret Cephesi’ni himaye etmeyeceği anlamına gelen açıklama, bu karar Erdoğan ABD’ye gitmeden alınmış olacağına göre, Nusret Cephesi’nin bilgisine ulaşmış olabilir. İkiz bombalama buna karşı bir uyarı olarak yapılmış olabilir. Yılanı besleyerek, sınırları kevgire çevirerek, Suriye’ye sınırı olan illerin güvenliğini hiçe sayarak Ahmet Davutoğlu’nun dış politikası bu saldırının yapılmasının başlıca sorumlusu olmuştur. Davutoğlu, Reyhanlı’da yitirdiğimiz canlardan başkalarına da mal olmadan görevden alınmalıdır!

Reyhanlı bombaları, Suriye’nin iç savaşının dehşetinden kaçmaktan başka kusuru olmayan suçsuz mülteci ailelerin hedef tahtasına konulması için kullanılmamalıdır. Mültecilerin korunması, savaş hukukunun en anlamlı kazanımlarından biridir. Çaresiz aileleri Nusret Cephesi ile, Müslüman Kardeşler ile, Özgür Suriye Ordusu ile aynı kefeye koymamalı, Suriyeli kardeşlerimizi bağrımıza basmalıyız.

Son iki hafta içinde AKP hükümetinin Suriye politikasının ipliği pazara çıkmıştır. ABD seyahatinden önce savaş naraları atan Tayyip Erdoğan Beyaz Saray’daki görüşmelerden sonra birden güvercin kesilmiş, Moskova’ya gitmeye, yani askeri değil daha önce ipe un sermek olarak nitelediği diplomatik çözüme omuz vermeye karar vermiştir. Başbakanın Washington’da aynı zamanda ilk defa Suriye’de “bütün azınlıkların güvenliklerinin temin edilmesi” ve “Suriye’nin terör örgütlerinin faaliyet sahası olmasının engellenmesi” konularını ilk kez Türkiye’nin öncelikleri arasında sayması da daha önceki çizgisinin nasıl bozguna uğramış olduğunun resmidir. İşçi sınıfı güçlerinin ve solun Erdoğan’ın Ortadoğu ve ötesinde sürdürdüğü maceracı yayılma politikasına toptan karşı çıkmasının tam zamanıdır.

Tayyip Erdoğan’ın dış politikasının ulaştığı bu nokta, Kürt dostlarımızı da bir kez daha düşünmeye itmelidir. Reyhanlı, hükümetin başlattığı ve çözüm süreci olarak andığı politik yönelişin aslında çok daha büyük savaşlara yol açacak bir politika olduğunun bir habercisidir. Türkiye Ortadoğu kovanına çubuk sokarsa alacağı cevap budur. İleride yaşanabilecek şeyler karşısında Reyhanlı’nın korkunçluğu silikleşecektir. Kürt gençlerini bu tür maceralarda Türkiye’nin büyümesi ve bölgesinde hâkimiyet kurması uğruna harcamak “âkil” bir yol değildir.

Erdoğan örümceklenmiş Körfez şeyhlikleriyle birlikte Ortadoğu’da bir mezhep savaşına çıktı. Mezhep savaşını sınıf savaşına çevirmeliyiz. Ancak bu sınıf mücadelesi başarıya kavuştuğu ölçüde Ortadoğu’nun başına bela illetlere bütün halkların çıkarına uygun çözümler bulunacaktır. Nihai çözüm, Türkü, Kürdü, Arabı, Farsı ile bütün halkların özgürce ve kardeşçe bir araya geleceği bir Ortadoğu Sosyalist Federasyonu’dur.

 

26 Mayıs 2013

Devrimci İşçi Partisi (DİP) Merkez Komitesi