Aç kurtların adaleti

Kurt Kanunu, gelirinin yüzde 70’ini yurttaşların cebinden, bu yüzdenin büyük kısmını da elektrik faturalarında kendisine ayrılan paydan sağlayan hükümet borazanı TRT’nin yeni dizisi. Dizide Kemal Tahir'in 1969'da basılan ve tarihi olayları çarpıttığı iddiasıyla çokça eleştiri alan romanı televizyona uyarlanıyor. Bu vesileyle memleketin liberal, muhafazakâr, ulusalcı vs. ne kadar entel dantel yazarçizeri varsa neo-ittihatçılık ve resmi tarih tartışır oldu.

Kemal Tahir romanda, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mustafa Kemal’e muhalif olan eski İttihat-Terakkici kadroların tasfiyesini ve muhaliflerin Mustafa Kemal’e karşı tertipledikleri iddiasıyla İstiklal Mahkemelerinde yargılanmalarına ve bir kısmının idamına neden olan İzmir suikastini anlatıyor. Bu çerçevede Tahir, o yıllarda batıdan iktibasla kabul edilen yasaları, inkılâp kanunlarını yani batılılaşma gayretini, halka değil orduya sırtını dayadığını düşündüğü bürokratik egemenliği eski ittihatçıların ağzından, ittihatçı zihniyeti ve komitacılığı da romanın baş kişisi İttihat Terakki’nin istihbarat örgütü Teşkilat-ı Mahsusa’da görev yapmış, Eski İaşe Nazırı Kara Kemal’in ağzından eleştirir.

Kara Kemal dizide de başrolde. İzmir suikastinden haberi var fakat engellemeye çalışıyor. İzmir suikasti ve o dönemin eleştirisi bu yazının konusu değil. Fakat ilerleyen bölümlerde roman dizide nasıl işlenir bilemesek de şu ana kadar iktidarın sesi TRT’de böyle bir dizinin ne işlevi olduğunu tahmin etmek zor değil.

Bu sitede ve diğer yayınlarımızda sıklıkla burjuvazinin iki kampı, (Batıcı-laik ve İslamcı kanat) arasındaki savaştan bahsettik. Bu dizi, savaşın her boyutta devam ettiğini gösteriyor. AKP belli ki karşı kampla çekişmesini, Kemalizm eleştirisini Kemal Tahir eliyle ekranlara taşıyarak devam ettiriyor. Romanda yazarın özellikle yer verdiği meselelerden biri Şeyh Sait İsyanı arkasından gelen Takrir-i Sükun Kanunu ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılması. Takrir-i Sükun Kanunu’yla basın hürriyeti engelleniyor mesela.

Tanıdık değil mi? Bu noktalara şu anda liberallerin Kemalizm eleştirilerinde de rastlanmıyor mu? Peki AKP bize ne demek istiyor? Bu ülkede halihazırda basın dahil muhalefetin faşizan yöntemlerle susturulduğu, yargılandığı malumken kendini, saldırdığı Batıcı-laik kanadın mesnet edindiği Cumhuriyet’in ilk kadrolarıyla özdeşleştiriyor olamaz herhalde. Şüphesiz o kadar basit değil. Dizinin yapımcısı ve senaristi Bahadır Özdener 1926'yla bugün arasında çok önemli benzerliklerin olduğunu, Ergenekon davasını kastederek, o gün de bugünkü gibi çok önemli bir siyasi dava olduğunu söylüyor. AKP aslında bu diziyle hem savaştığı karşı kampın dayandığı resmi Kemalizm ideolojisiyle hesaplaşıyor, hem de “Bize basın özgürlüğü yok diyorsunuz, bakın sizin önderleriniz ve ata kadrolarınız neler yapmışlar, gazeteleri susturmak için kanun bile çıkarmışlar” diyor. Üstelik solun ve demokratik güçlerin karşısında odaklandığı Özel Yetkili Mahkemeler rezaletini de bu vesileyle güya meşrulaştırmaya çalışıyor. Diyor ki “Sizin kadrolarınız İstiklal Mahkemelerini kurdular, hukuka aykırı yargılamalarla avukat bile vermedikleri bütün muhalifleri tasfiye ettiler. O yüzden şimdi kalkıp bana Özel Yetkili Mahkemeler hukuka aykırı demeyin”. Yani burjuvazinin diğer kampına ve arkasından gidenlere tencere dibin kara, seninki benden kara diyor!

Bu iki sermaye kampının kültürel alanda da süren çekişmesinde taraf olmanın emekçilerin yararına olmadığını bir kere daha tekrarlamakta beis yok. Fakat belirtmek gerekir ki, bir hükümet ya da parti, meşruiyetini, savaştığı bir diğer kampın argümanlarına dayanarak sağlamaya çalışıyorsa bu, iki kampın aslında aynı iktidarın ve sınıfın farklı yüzleri olduğunu, egemenliğini sağlama yolunun aynı diktatörlük ve baskı kurallarına bağlı olduğunu gösterir. Eğer İstiklal Mahkemelerinde Mustafa Kemal ve CHP ideolojisine muhalif olanlar yargılandıysa, Özel Yetkili Mahkemeler’de de Tayyip Erdoğan ve AKP’ye muhalif olanlar yargılanıyor. Fakat her ikisinde de ortak olan işleyişlerindeki mantık ve değişmeyen ortak düşmanlardır. O dönemde Kürtleri ve sosyalistleri İstiklal Mahkemeleri yargılıyordu, şimdi Özel Yetkili Mahkemeler. Demek ki kurt kim olursa olsun en sevdiği öğün hiç değişmiyor. Emekten yana olanlar ve ezilen halklar. Hasıl-ı burjuvazinin bir kampı diğerinden ne daha demokratiktir ne daha meşru! Her ikisi de ezilenlere karşıdır ve onları yok ederek borusunu öttürmeye çalışır.

Kurtlar aç kalınca bir daire etrafında durmadan döner ve ilk yorulup düşen diğerlerine yem olur. Kurt kanunu deyimi kurtların bu dansını anlatır. Romanın veciz cümlesi Kara Kemal’in ağzından dökülür: “Kurtlukta düşeni yemek kanundur”! Yani AKP, şimdi kurt dansında yeme sırası benim diyor. İşçilerin, emekçilerinse kurtların ne dansında ne sofrasında işi yok. Çünkü yeme sırası kime gelirse gelsin emekçileri de mideye indirmeye çalışacağı kesin. Bu vahşi pişkinliğe son verecek olansa emekçilerin, meşruiyetini alınteri ve emekten alan egemenliğinin zafer dansıdır.