ÇKP 20. Kongresi, Kasım 2022 Eylem Dalgası ve Çin’in Geleceği (4): Sonuçlar ve olasılıklar
Lev Trotskiy, 1905 Devrimi’nin dersleri ışığında yazdığı Sonuçlar ve Olasılıklar başlıklı broşüründe kapitalizmin eşitsiz ve bileşik gelişiminden hareketle dünya devriminin geleceğine dair iddialı öngörülerde bulunmuştu. Trotskiy’e göre, kapitalizmin gelişme düzeyi ile proletaryanın bilinç düzeyi doğru orantılı değildi. ABD ve İngiltere gibi ileri kapitalist ülkelerde proletarya sayısal olarak çoğunlukta olmasına rağmen burjuva hegemonyasından kurtulamamıştı. Feodal ve kapitalist yapıların iç içe geçtiği, sanayisi azgelişmiş Rusya’da ise burjuvazi hegemonya kurmayı başaramamış, proletarya sayısal cılızlığına rağmen yüksek bir sınıf bilincine ulaşabilmişti. Trotskiy’e göre, büyük toprak sahiplerine ve çarlık rejimine göbekten bağlı Rus burjuvazisinin toprak reformu yapması ve imparatorluğun ezdiği uluslara kendi kaderlerini tayin hakkı vermesi mümkün değildi. Proletarya burjuvazinin bu siyasi zaaflarını kullanarak iktidarın yolunu açabilirdi. Trotskiy, bu tespitten hareketle proletaryanın Batı’dan önce Rusya’da iktidara geleceğini isabetle öngörmüştü. 1928’de yayımlanan Sürekli Devrim kitabında eşitsiz ve bileşik gelişme yasasını sömürge ve yarı-sömürge ülkelerine uygulayan Trotskiy, feodalizmden kapitalizme geçişin çelişkileriyle sarsılan bu toplumlarda Rusya’dakine benzer devrimci gelişmelerin yaşanacağını saptamıştı. Bu öngörü İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu Avrupa’dan Çin’e ve Küba’ya uzanan devrimler zinciri tarafından doğrulandı.[1]
Bugünkü Çin’in koşulları Trotskiy’in kuramını geliştirdiği dönemdekinden epey farklı. Feodalizmden kapitalizme geçişin sancıları değil, Çin kapitalizminin içeride ürettiği sınıfsal çelişkiler ve önüne koyduğu emperyalistleşme hedefi ile mevcut emperyalist güçler arasındaki çelişkiler gündemde. Bu farka rağmen eşitsiz ve bileşik gelişme yasası Çin’de işlemeye devam ediyor. Kapitalist restorasyon tamamlanmış olmasına rağmen ortaya çıkardığı ekonomik ve siyasi dinamikler Çin’de burjuva hegemonyasının önüne ciddi engeller çıkarıyor. Lao Xie mahlaslı Çinli Marksist, 2017’de kendisiyle yapılan bir mülakatta bu noktaya veciz biçimde işaret ediyor:
Bence asıl mesele Çin işçi sınıfının büyüklüğü ya da grevlerin sayısı değil. Yirminci yüzyılın başlarında, ABD’de Rusya’dakinden çok daha fazla sanayi işçisi ve grev vardı, ancak sosyal devrim sadece Rusya’da gerçekleşti. Bence Çin’in değeri, aynı anda birden fazla faktörün rol oynadığı [mevcut] durumunda yatıyor. [Çin’de] farklı toplumsal güçler ve sınıflar hâlâ şekillenmeye devam ediyor ve aralarındaki sınırlar, çıkarların dağıtımına ilişkin kurallar ve birbirleri hakkındaki anlayışları hâlâ değişiyor. Burjuva devleti ve ideolojisi, “sivil toplum” da dahil olmak üzere, henüz inşa ediliyor.[2]
Lao Xie, Xi döneminin ayrıksı niteliklerini bu eşitsiz ve bileşik gelişme bağlamında şöyle tanımlıyor:
Başkan Xi, devlet inşasına (建设国家) başladı. Bundan önce Çin hükümeti, Deng Xiaoping’in piyasa reformlarından Başkan Hu’nun görev süresinin sonuna [2012’ye] kadar, genişletilmiş bir geçici hükümet gibiydi. Devlet inşası görevi sürekli erteleniyordu. Yavaş yavaş bir tür burjuva devleti ortaya çıktı, ama bir evin iskeleti gibiydi: bir çatısı vardı ama pencerelerinde cam yoktu ve içi hiç döşenmemişti. İnsanlar içeride yaşayabilir, hatta misafir davet edebilirler ama... “Bitmemiş burjuva devleti” dersek bu, burjuvazinin henüz oluşmadığı şeklinde, yanlış anlaşılabilir. O oluştu, ama özellikle manevi düzeyde […] insanların zihnine henüz derinlemesine nüfuz edemedi. Uzun vadeli planlama için tam bir kurallar ve düzenlemeler seti henüz oluşturulamadı. Nihayet Başkan Xi uzun vadeli bir devlet kurmaya çalışıyor. Bu anlamda, Başkan Xi'nin kurucu baba (国父) olduğunu söyleyebilirsiniz. Yüzlerce yıl dayanabilecek bir şey inşa etmeye çalışıyor.[3]
Xi’nin bu yazıda incelenen politikaları tam da böyle bir istikrar arayışını hedefliyor. Ancak, üçüncü büyük depresyonun yarattığı iç ve dış çelişkiler Xi’nin işini zorlaştırıyor. Söz konusu çelişkiler 2000’lerin başında ayağa kalkan Çin proletaryasına önemli olanaklar sunuyor:
Çin egemen sınıfının merkezinde yer alan grup, devlet iktidarını öngörülebilir gelecekte tekelleştirmeye devam etme niyetini açıkça ifade etti ve sınıfın diğer fraksiyonlarıyla olan çelişkilerinin “siyasi çoğulculuk” ilkeleri aracılığıyla sorunsuz bir şekilde çözülemeyeceğini saptadı. Aynı zamanda, bu grup eski kapitalist dünyadan aktif olarak bir şeyler öğrenmeye çalışıyor. Ve dünyanın geri kalanı gibi Çin de “küreselleşme”den geri çekilme dönemine giriyor. Uluslararası çıkarlar yeniden düzenleniyor. Tüm bu faktörler, Çin toplumunda çok sayıda iç gerilim yaratıyor. Toplum, her şeyin insanların doğal ve tartışılmaz kabul ettiği kurallara uygun olarak işlediği bir duruma henüz kavuşmamıştır. Çin’in sınıf mücadelesi bakımından özel, belki de benzersiz bir değer taşımasının nedeninin bu olduğunu düşünüyorum. Mesele sadece işçi sayısı veya grev olsaydı o zaman Hindistan, Endonezya veya Vietnam daha önemli olabilirdi; ancak başka hiçbir ülkede bugün Çin’de gördüğümüz türden fazla sayıda faktörün bileşkesi yok […] Kesinlikle bir fırsat var. Çincede “rüzgar ve su bir süre bir yöne doğru akar, sonra yön değiştirir” (风水轮流转) diye bir söz var. Kapitalist iktidar eşi benzeri görülmemiş 25 yıllık bir istikrar döneminden sonra yalpalamaya (动摇) başladı.[4]
20. Kongre’nin hemen ardından yaşanan (ve halen devam eden) sınıf mücadeleleri ve halk hareketleri, Lao Xie’nin tespitlerini çarpıcı biçimde doğruluyor. Yaşanan mücadeleler, bu yazı boyunca üzerinde durduğumuz konuların (Çin kapitalizminin yarı-çevre karakterinin, üçüncü büyük depresyon döneminde sermaye ile emek arasında artan çelişkilerin, ağırlaşan Uygur ulusal sorununun ve Xi döneminde artan devlet şiddetinin) iç içe geçerek kristalize olduğu bir tabloyu ortaya koyuyor. Yukarıda açıkladığımız gibi, Çin devletinin uyguladığı kapanmalara dayalı “sıfır kovid” politikası, 2020 yılı boyunca ve 2021 başında Çin’i büyük bir halk sağlığı felaketinden ve ekonomik yıkımdan korumuştu. Ancak, güçlü bir aşılama programıyla desteklenmemesi durumunda bu stratejinin iflas edeceği açıktı. Xi yönetimi, mRNA aşısı ithalatına izin vermeyip yerli şirketlerin mRNA aşısı üretmesini hedefleyen ithal ikameci politikayı uygulamaya koydu. Ancak, Çin bilimsel ve teknolojik bakımdan Batı’nın çok gerisinde olduğu için pandemi gibi bir halk sağlığı krizinin ortasında ithal ikamesine bel bağlamak büyük bir kumardı. Xi, başka konulardaki hoyratlığını bu konuda da sergileyerek yerli mRNA aşısı üretilene kadar kapanmalarla süreci yönetmeyi, aşı üretildiğinde bunu Çin’in Batı’ya karşı zaferi gibi sunmayı tasarlıyordu. Xi’nin bu projesi, Çin’in yarı-çevre karakterinin duvarına toslayarak iflas etti. Bugüne kadar Çin’de tek bir yerli mRNA aşısı dahi kullanım onayı alamadı. Başka bir deyişle, Xi oynadığı aşı kumarını kaybetti. Bu başarısızlık, Çin’i pandemiyle mücadelede uzun ve kapsamlı karantinalar uygulamaya mecbur etti. Halkı yoran, sabırları taşıran, irili-ufaklı tepkilerle, direnişlerle karşılaşan kapanmaları uygulamak için devlet giderek daha baskıcı tedbirler almak zorunda kaldı.
Çin devletinin pandemi yönetiminin erken bir başarı hikayesinden muazzam bir başarısızlığa doğru sürüklenmesi, yazı boyunca ele aldığımız diğer önemli meselelerin gidişatını da derinden etkiledi. Birincisi, kapanmaların ekonomiye olumsuz etkisi arttıkça devlet (özellikle de ihracatın motoru olan sektörlerde) fabrikaları açık tutmayı öncelik haline getirdi. Ancak, fabrikalardaki çalışma ve barınma koşullarının yetersizliği nedeniyle her açılmanın ardından vaka sayıları patladı. Bu durum, polisiye tedbirlerle sindirilmiş gibi görünen işçi sınıfını hayatta kalabilmek için mücadeleye zorladı. Sermaye işçi sınıfını fabrikalarda toplayabilmek için ücretleri artırmak zorunda kaldı. Ancak, verilen sözlerin ekonomik krizin etkisiyle yerine getirilmemesi işçilerin mücadelesini daha da sertleştirdi. Pandemi politikasının iflası, yazıda değindiğimiz diğer meseleleri de ağırlaştırdı. “Sıfır vaka” politikası, en başından itibaren Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde ulusal baskıyla iç içe geçecek şekilde, diğer bölgelere nazaran daha katı ve hoyrat biçimde uygulanıyordu. Ayrıca, üniversitelerde öteden beri zaten kısıtlı olan akademik özgürlüklerin ve öğrenci örgütlenmelerinin Xi döneminde iyice baskılanması, öğrenci gençlik başta olmak üzere geniş bir kesimde ciddi bir huzursuzluk yaratmaktaydı. Kapanmaların eğitim kurumlarını da kapsayacak şekilde sürekli uzaması, tüm bu sorunları bir kıvılcımla patlayacak hale getiriyordu.
Çin halkını sokağa döken ilk kıvılcımı sanayi proletaryası çaktı. Bilindiği gibi, Tayvan sermayeli, Apple firmasının dizayn ettiği ürünlerin bir numaralı imalatçısı olan Foxconn şirketi, üretimini Çin’de yüz binlerce işçinin çalıştığı, her biri küçük birer şehre benzeyen fabrikalarda yapıyor. Guangdong eyaletindeki fabrikalarda işçi mücadeleleri nedeniyle üretim maliyetleri artınca Foxconn üretimini ülkenin ücretlerin düşük olduğu orta ve batı bölgelerindeki eyaletlerine doğru kaydırmıştı. Ancak, oralarda da mücadeleler ve hak kazanımları yaşandı. “iPhone şehri” olarak bilinen, Henan eyaletinin Zhengzhou (Cengco) şehrindeki fabrikada yaklaşık 200 bin işçi çalışıyor. Pandemi nedeniyle sık sık karantinaya maruz kalmaktan, karantinalar sırasında kötü koşullara mahkûm edilmekten şikâyetçi yaklaşık 100 bin işçi Ekim ayının ortasından itibaren kitleler halinde fabrikayı terk ettiler. Üretimin durma noktasına gelmesinden endişelenen Çin devleti, devlet kapitalisti karakterinin çarpıcı bir örneğini sunarak, evvela alt düzey parti-devlet kadrolarını ve memurları Foxconn fabrikasında çalışmaya gönderdi. Bu uygulama işgücü yetersizliği sorununu çözemeyince Foxconn yönetimi ücretlere ciddi zam yaparak, barınma koşullarını düzeltme sözü vererek yaklaşık 100 bin yeni işçiyi işe aldı.
Ancak, çarklar dönmeye başladıktan sonra yönetim yan çizmeye başladı. Verilen sözlerin aksine eski ve yeni işçilerin bir arada çalışması ve barınması, fabrikadaki salgının ve kapanmaların devam etmesine neden oldu. Yönetim işçilere vaat ettiği ücret ve yan hak ödemelerini geciktirmeye başladı. Çin Yeni Yılı öncesinde ödeme bekleyen işçilerin beklentileri karşılanmadı. Foxconn işçilerinin biriken öfkesi 22 Kasım’da patladı. İşçilerle baş edemeyen yönetim önce fabrika güvenliğini devreye soktu. İşçiler güvenliği püskürtünce polisler devreye girdi. İşçiler tam üç gün boyunca (kimisi üniformalı kimisi karantina görevlisi gibi, izolasyon kıyafeti giyen) polislerle ve güvenlik görevlileriyle çatıştı. Çatışmalar sırasında işçiler fabrikadaki güvenlik kulübelerini ve kovid testi noktalarını tahrip ettiler. Eylem başarıyla sonuçlandı, Foxconn yönetimi eskisinden de yüksek ücretler ve yan haklar vermeye ve bunları işçilerin banka hesaplarına derhal yatırmaya razı oldu.[5] Foxconn’daki başarılı mücadele, Xi’nin uzun süredir uyguladığı emek düşmanı politikaların aldığı ilk önemli yenilgi oldu.
24 Kasım’da Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin Urumçi kentinde çıkan ve 10 kişinin ölümüyle sonuçlanan yangın ise bardağın taşmasına neden oldu. Karantina önlemleri çerçevesinde bina girişinin kapatıldığı, apartman sakinlerinin bu nedenle binadan çıkamadıkları, yollarda kurulan barikatlar nedeniyle itfaiyenin bölgeye zamanında ulaşamadığı bilgisi yayıldı. Facianın ertesi günü yapılan basın toplantısında konuşan yetkilinin olaydan apartman sakinlerini sorumlu tutmasıyla birlikte tepkiler çığ gibi büyüdü.[6] 25 Kasım’da Urumçi’de protesto gösterileri yapıldı. 26 Kasım’dan itibaren ülke çapında binlerce kişi sokağa çıktı. 50’den fazla üniversite kampüsünde kitlesel gösteriler yapıldı.[7] Gösterilerin tamamında Xi yönetiminin pandemi yönetimindeki başarısızlığı, hoyratlığı ve baskıcılığı hedef alındı. Bazı yerlerde doğrudan rejim karşıtı sloganlar atıldı. Örneğin 27 Kasım akşamı Pekin’de 100 civarında kişi “Diktatörlük istemiyoruz”, “Kişi kültü istemiyoruz”, “Evrensel değerler istiyoruz”, “Özgürlük, eşitlik, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü istiyoruz” sloganlarıyla Tiananmen Meydanı’na doğru yürüdüler.[8] Aynı gece Şanghay’da yapılan gösteride “Diktatörlüğe hayır, demokrasi istiyoruz”, “Diktatöre ihtiyacımız yok; oy hakkı istiyoruz” sloganlarını attılar.[9]
Eylemlerin nasıl sonuçlanacağını kestirmek mümkün değil. Şimdiden netleşen bir dizi noktaya işaret etmekle yetinelim. Birincisi, Han çoğunluğun Uygurlara yönelik şovenist önyargılarının ortadan kalkması söz konusu olmamakla birlikte, Uygurların maruz kaldığı bir haksızlığın tüm ülkeyi sokağa dökebilmiş olması önemli bir gelişme. Bu durum, iki ulus arasındaki güvensizliklerin mücadele içinde ortadan kaldırılmasının (en azından uzun vadede) mümkün olabileceğini gösteriyor. İkincisi, 1989’da Tiananmen Meydanı’nda zirveye ulaşan eylem dalgasında olduğu gibi bugünkü gösterilere de farklı sınıflardan ve siyasi görüşlerden insanların katıldığı görülüyor. Liberal eğilimde olanların yanı sıra sosyalist eğilimden insanların da eylemlere katıldığı açık. Şanghay’daki gösterilerde Mao posteri açıldı. Tiananmen eylemlerine benzer biçimde,[10] Şanghay’da, Pekin Üniversitesi’nde ve Chengdu (Çangdu) kentindeki eylemlerde Enternasyonal marşı söylendi.[11] Pekin’de Liangma Irmağı bölgesinde yapılan bir gösteride bir kişi “dış güçler”den bahsedince kitleden biri “Sözünü ettiğin dış güçler Marx ve Engels mi? Sincan’daki yangını da yabancı güçler mi çıkardı?” yanıtını verdi.[12] Son olarak, bu eylem dalgası, ister birtakım tavizler elde ederek[13] geri çekilsin isterse devlet tarafından ezilsin, Xi’nin on yıldır inşa etmeye çalıştığı, 20. Kongre’den mutlak bir zaferle çıkarak perçinlemeye heveslendiği diktatörlüğünün toplumsal temellerinin yeterince sağlam olmadığını ortaya çıkardı.
Kasım 2022’de patlak veren eylem dalgası ile Lao Xie’nin yukarıda aktarılan tespitleri birlikte düşünüldüğünde, geçen yüzyılda olduğu gibi günümüzde de Çin’in dünya devriminin en kritik cephelerinden birisi olduğu belirginlik kazanıyor. Yeni bir Çin Devrimi’nin yeni bir dünya devrimi dalgasını başlatabileceği bellidir. Bu dalgayı başlatmak için Çin’de yeni bir devrimci partinin, dünya çapında ise yeni bir enternasyonalin kurulması gerekir. Böyle bir yönelişin ön koşullarından biri ÇKP’nin içinde ittifak kurulacak sol kanatlar aramak yerine işçi sınıfının gücüne güvenmektir. Han şovenizmini reddetmek, Uygurları, Tibetlileri ve diğer ezilen ulusları gerici akımların ve emperyalizmin kozu olmaktan çıkarıp devrimin müttefiki yapmanın yegâne yoludur. Nihayet, Çin kapitalizminin emperyalist olmayan, yarı-çevre niteliğini kavramak ve turuncu devrim kampının sol içindeki uzantılarına karşı ikirciksiz tutum almak Çin’de ve dünyanın geri kalanında devrimci politikanın vazgeçilmez koşuludur.
[1] Lev Troçki, Sürekli Devrim-Sonuçlar ve Olasılıklar, İstanbul: Yazın Yayıncılık, 1999.
[2] “A State Adequate to the Task”, s. 285. Burada Lao Xie’nin ABD-Rusya karşılaştırmasında verdiği bilginin doğru olup olmamasından ziyade devrimci politikanın mekanik kavranışına yaptığı eleştiri ve eşitsiz ve bileşik gelişme vurgusu önemli.
[3] a.g.e., s. 330-331.
[4] a.g.e., s. 286, 350.
[5] “[深度分析] 郑州富士康工人的阶级斗争 (一)”, ([Derinlemesine Analiz] Zhengzhou’daki Foxconn İşçilerinin Sınıf Mücadelesi (1)), 25 Kasım 2022, https://telegra.ph/Jinzhao-Deep-in-Analysis-The-Class-Struggle-of-Foxconn-Workers-in-Zhengzhou-part-I-11-25 (erişim tarihi: 28 Kasım 2022).
[6] Manya Koetse, “The 11.24 Urumqi Fire: Mourning and Anger at Lives Lost in Apartment Building Inferno”, 25 Kasım 2022,https://www.whatsonweibo.com/the-11-24-urumqi-fire-mourning-and-anger-at-lives-lost-in-apartment-building-inferno/ (erişim tarihi: 28 Kasım 2022).
[7] https://twitter.com/vivianwubeijing/status/1596756273730502657 (erişim tarihi: 28 Kasım 2022).
[8] https://twitter.com/SiminaMistreanu/status/1596912559399268353 (erişim tarihi: 28 Kasım 2022).
[9] https://twitter.com/vivianwubeijing/status/1596610080350535680 (erişim tarihi: 28 Kasım 2022).
[10] https://www.abc.net.au/news/2019-06-03/chinese-protesters-sing-the-communist-anthem/11167590 (erişim tarihi: 28 Kasım 2022).
[11] https://twitter.com/Gohahwei1/status/1596862131433254912 (erişim tarihi: 28 Kasım 2022), https://twitter.com/EliDFriedman/status/1596612696107286528 (erişim tarihi: 28 Kasım 2022), https://twitter.com/EliDFriedman/status/1596900050747019264 (erişim tarihi: 28 Kasım 2022).
[12] https://twitter.com/renminwansui5/status/1597081723887824896 (erişim tarihi: 28 Kasım 2022).
[13] Vaka sayılarının son dönemde hızla artmasına rağmen bazı bölgelerde son birkaç gündür pandemi önlemlerinin gevşetilmesi, “uzun kovid” tehlikesine uzun süre dikkat çeken Çin medyasında son günlerde bu tehlikeyi küçümseyen yayınlar yapılmaya başlanması devletin Kasım 2022 eylem dalgasını yatıştırmaya yönelik ilk adımları gibi görünüyor. Ancak, yukarıda açıklanan aşı meselesi hatırlandığında önlemlerin gevşetilmesinin yeni sorunlar ve çelişkiler yaratma ihtimali küçümsenemez (Ma Chi, “COVID Control Measures Optimized Across China”, 1 Aralık 2022, https://www.chinadaily.com.cn/a/202212/01/WS6388babca31057c47eba2315.html (erişim tarihi: 2 Aralık 2022); Benjamin Mueller ve Alexandra Stevenson, “As Officials Ease Covid Restrictions, China Faces New Pandemic Risks”, 2 Aralık 2022, https://www.nytimes.com/2022/12/02/health/china-covid-lockdowns.html (erişim tarihi: 2 Aralık 2022); “China Signals Ease in Covid Policy After Mass Protests”, 2 Aralık 2022, https://www.bbc.com/news/world-asia-china-63805188 (erişim tarihi: 2 Aralık 2022); Brenda Goh, “Beijing, Shenzhen Loosen More COVID Curbs as China Fine-tunes Policy”, 3 Aralık 2022, https://www.reuters.com/world/china/beijing-shenzhen-loosen-more-covid-curbs-china-easing-gathers-pace-2022-12-03/ (erişim tarihi: 3 Aralık 2022); https://twitter.com/alexludoboyd/status/1598691747667890177, (erişim tarihi: 3 Aralık 2022); https://twitter.com/huxijin_gt/status/1597273701774655488, (erişim tarihi: 1 Aralık 2022)).