Lenin yazıları (2): Stalinizm Lenin’i baş aşağı ediyor

Lenin2

“Lenin Yazıları” dizimize Stalinizmin Lenin’in ölümü ertesinde başlattığı çarpıtma operasyonunu teşhir eden bir ikinci metinle devam ediyoruz. Sungur Savran yoldaşımız dün Lenin’in Marx ve Engels’in dünya devrimi programına ne denli bağlı kaldığını ortaya koymuştu. Savran bugün, Lenin’in ölümünden sonra kendisine atfedilen, sosyalizmin inşasının tek bir ülkenin sınırları içinde tamamlanabileceği yolundaki, dünya devrimi programıyla taban tabana karşıt anlayışın nasıl Lenin’le en ufak bir ilgisinin olmadığını ortaya koymaya girişiyor. Aşağıdaki metin yazarın Yordam Kitap tarafından yayınlanmış olan Marksistler kitabının Sosyalizmin Enternasyonalizmle Sınavı başlığını taşıyan ikinci cildinin 18. bölümünün 3. alt bölümünden alınmıştır.

 

Tek ülkede sosyalizm teorisi ve programı, ilk kez Stalin tarafından 1924 yılında ortaya atılmış, izleyen yıllarda Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin (SBKP) hedefi, 1928 yılında Buharin tarafından hazırlanan ve 6. Kongre’de kabul edilen program ile de Komintern’in doktrini haline gelmiştir. Tek ülkede sosyalizm programının Sovyetler Birliği (SSCB) için söylediği yalındır: Eğer dış askeri saldırılara karşı savunulabilirse, yani emperyalist-kapitalist dünyadan yeterince yalıtılabilirse, SSCB’de tek başına bir sosyalist, yani (klasik Marksizm’in anlayışına göre) sınıfsız toplum kurulabilir. Bu temelde, 1936’da kabul edilen yeni Sovyet anayasası sosyalizmin SSCB’de geri dönülmez biçimde kurulmuş olduğunu ilan etmiştir. Daha sonra Stalin, SBKP’nin 1939’da toplanan 18. Kongresi’ne sunduğu raporda sınıfsız toplumun üst aşaması olarak tanımlanan komünizmin dahi tek bir ülkede kurulabileceğini iddia etmiştir. SSCB’nin Stalin sonrası döneminde de bu, resmi devlet ve parti doktrini olmaya devam etmiş, Hruşçov gibi önderler SSCB’de komünizme hangi yılda geçileceğine dair tarihler dahi saptamışlardır.

Tek ülkede sosyalizm (1939 raporundan sonra “tek ülkede komünizm” demek bile mümkündür) teorisi, yukarıda gördüğümüz gibi, Marksist teorinin daha doğuşundan beri temel önermelerinden biri olmuş olan sosyalizmin dünya çapında, en azından bütün ileri kapitalist ülkeleri kapsayacak bir tarzda kurulabileceği tezinin toptan yadsınması üzerine kuruludur. Stalin ve arkadaşlarının bu amaçla öne sürdüğü tek teorik gerekçe, eşitsiz gelişme yasasıdır. Stalin’e göre eşitsiz gelişme yasası, emperyalizm öncesi çağda geçerli değildir. Emperyalizm çağında işlemeye başlayan ve Lenin tarafından keşfedilmiş olan bu yasa, tek bir ülkenin eşitsiz gelişme içinde ötekilerden bağımsız olarak sınıfsız toplumu kendi sınırları içinde inşa etmesini olanaklı kılmaktadır.

Bu teorik temelin, sosyalizmin inşasının uluslararası karakterine ilişkin Marksist perspektifi altüst etmek için son derece yetersiz olduğu ortadadır. Her şeyden önce, Marx ile Engels’in eşitsiz gelişme yasasından haberdar olmadığını söylemek, gerçekleri bütünüyle tahrif etmektir. Marx, yukarıda gördüğümüz gibi, Avrupa devrimi konusundaki stratejisini oluştururken yaklaşımını bütünüyle farklı ülkelerin farklı alanlardaki eşitsiz gelişimine yaslıyordu: Britanya kapitalizmin yapılarının gelişmişliği bakımından sosyalizm açısından en olgun toplum iken, Fransa sosyalist bir devrime sınıf mücadelesi ve siyasal akımlar açısından en yakın ülkeydi. Ama, bundan çok daha önemlisi, Marx için eşitsiz gelişme, toplumsal hayatın ve özel olarak da kapitalist toplumun her alanında gözlemlenen son derece önemli bir olguydu. Grundrisse’nin başında yer alan ve “1857 Girişi” olarak bilinen, taslak halinde kalmış olmasına rağmen Marx’ın yöntemini en ayrıntılı tartıştığı yerlerden biri olarak büyük önem taşıyan metindeki şu bölüme bakalım:

(6) Maddi üretimin, örneğin sanatsal gelişmeye göre eşitsiz gelişmesi. Genel olarak, ilerleme kavramı alışılmış soyutluğu içinde ele alınmamalı. Modern sanat vb. Bu orantısızlık pratik-sosyal ilişkilerin kendisinde aynı derecede önemli değil, ya da kavranması o kadar güç değil. Örneğin eğitimin ilişkisi. Amerika Birleşik Devletleri'nin Avrupa ile ilişkisi. Ama burada tartışılması gereken asıl önemli nokta, üretim ilişkilerinin hukuki ilişkiler olarak nasıl eşitsiz olarak geliştiği. Yani örneğin Roma özel hukukunun (ceza hukuku ve kamu hukuku için bu daha az geçerli) modern üretimle ilişkisi.

Marx’ın kendisi için aldığı bu notlarda iki nokta son derece açık değil midir? Birincisi, Marx eşitsiz gelişmenin bütünüyle bilincindedir ve bunu çözülecek bir teorik sorun olarak önüne koymaktadır. İkincisi, eşitsiz gelişme, emperyalizm çağına özgü olmak bir yana, genel olarak kapitalizm için de, daha genel olarak bütün insanlık tarihi için de geçerlidir.

İkincisi, eşitsiz gelişme yasasını keşfettiği söylenen Lenin’in kendisi bu yasanın sadece emperyalist çağda değil, kapitalizmin bütünü için geçerli olduğu kanaatindedir. Stalin ve izleyicilerinin tek ülkede sosyalizm teorisini desteklemek için en sık başvurduğu 1915 tarihli bir metninde Lenin açıkça şöyle demektedir: “Eşitsiz ekonomik ve politik gelişme kapitalizmin mutlak bir yasasıdır.” Lenin aynı düşünceyi Emperyalizm kitabında da (1916) birkaç kez tekrarlar. Örneğin: “Tekil işletmelerin, tekil sanayi dallarının ve tekil ülkelerin eşitsiz ve ihtilaçlı gelişimi kapitalist sistem koşullarında kaçınılmazdır” Burada, Lenin’in eşitsiz gelişmenin emperyalist çağa özgü olduğu konusunda tanıklığa çağrılmasının olanaksız olduğu ortadadır. Lenin eşitsiz gelişmenin kapitalizmin mutlak bir yasası olduğunu söylüyor. Yani koşullara bağlı değildir bu yasa: Her koşul altında, yani emperyalizm koşulunun yokluğunda da vardır.

Nihayet, üçüncüsü, yukarıda söylenen her şeyden bağımsız olarak, tek ülkede sosyalizm teorisi, eşitsiz gelişme yasasına, yasanın doğasına hiç uygun olmayan bir görev yüklemektedir. Eşitsiz gelişme yasası, doğası gereği, bir bütünün birbirine bağlı parçaları arasındaki dolayımları, tempo ve biçim farklılıklarını, çelişkileri mercek altına alan bir yasadır. Bu yasanın perspektifinden bakıldığında bu parçaların farklılıkları görülür, ama farklılıklar dışsal değildir; eşitsizlik kavramı tam da bu farklılıkların aynı bütünün parçalarında ortaya çıkmasına işaret eder. Oysa tek ülkede sosyalizm teorisi, eşitsiz gelişme yasasına dayanarak, aynı dünya pazarının (ekonomisinin) ve politikasının parçaları olan farklı ülkelerin tarihsel güzergâhını birbirinden bağımsızlaştırır. Yani parçaları bir bütünün cüzleri olmaktan çıkarır. Bütünü parçalar. Bu yaklaşım, eşitsiz gelişme yasasının tam anlamıyla teorik suiistimalidir.

Kısacası, tek ülkede sosyalizm teorisi, Marksizm’in kurucularının sosyalizmi kapitalizmin tarihsel gelişmesinin bir ürünü olarak kavramasının somut ifadesi olan dünya pazarının tekil ülkelerin hepsini sarıp sarmalamasına ve hâkimiyeti altına almış olmasına ilişkin önermesi karşısında bütünüyle sessiz kalmaktadır. Oysa bu, yani kapitalist gelişmeyi sosyalizmin önkoşulu olarak görmek, Marksist sosyalizmi bütün ütopik ve ahlâki sosyalizm ekollerinden ayıran özelliktir. Tek ülkede sosyalizm teorisi, aynı zamanda emperyalizm teorisi ve dünya ekonomisi kavramı temelinde Marksizm’in bu özgün tezinin daha da güçlenmiş olduğunu bütünüyle görmezlikten gelmektedir. Marksizm’in modern dünyayı kavrayışının temelinde yatan bu önermeler karşısında, eşitsiz gelişme yasasına başvurmak, yepyeni bir binayı çürük temellere dayamaktan başka bir anlam taşımaz.

Tek ülkede sosyalizm teorisi, bu teorik gerekçe dışında kendisini Leninist ortodoksinin devamı olarak sunma yoluyla savunmaya çalışmıştır. Bu amaçla da, Lenin’in İngilizcede 45 cilt tutan yapıt, makale, broşür, taslak ve mektuplarından sadece iki yazıyı diğerlerinden ayırarak, Lenin’in bir tek ülkede kurulacak sosyalizmin ilk teorisyeni olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır. Bu metinlerin ilki, Lenin’in 1915’te Bolşevik Partisi adına kaleme almış olduğu “Avrupa Birleşik Devletleri Sloganı Üzerine” başlıklı metindir. Öteki ise hayatının sonuna doğru hasta yatağından sekreterine dikte ettiği “Kooperatifler Üzerine” başlıklı tamamlanmamış makaledir. Şimdi sırayla bunları ele alalım.

Lenin'in tek ülkede sosyalizm teorisyeni olarak sunulması

Tek ülkede sosyalizm taraftarlarına göre, Lenin yukarıda sözü edilen 1915 metninde, tek ülkede sosyalizmin mümkün olduğunu açıkça belirtmiştir:

Eşitsiz ekonomik ve politik gelişme kapitalizmin mutlak bir yasasıdır. Bu yüzden, sosyalizmin zaferi başlangıçta birkaç kapitalist ülkede, hatta yalnız başına tek bir kapitalist ülkede bile mümkündür.

İşte Lenin’in 45 ciltlik yapıtından cımbızla çekilen bu iki cümle, Marksizm’in bütün temellerinin revize edilmesi için yeterli kabul edilmektedir.

Lenin’in bu metni Stalin ve düşünce arkadaşları tarafından bütünüyle çarpıtılmıştır. Lenin’in burada “sosyalizmin zaferi” ile kastettiği şey, sadece sosyalist mücadelenin zaferi, yani sosyalist devrimin başlangıçta tek bir ülkede gerçekleşmesi olasılığıdır. Yoksa sosyalist inşanın tamamlanması, yani sınıfsız toplumun kurulması değil. Devrimin tek ülkede gerçekleşmesi, hatta bir süre yalıtılmış olarak kalması ise, o güne kadar bütün Marksistlerin ve tabii Lenin’in de sürekli kabul etmiş olduğu bir olasılıktır.

Lenin’in burada sınıfsız toplumun kurulmasından söz etmediğini gösteren değişik türden deliller mevcuttur. Bunlardan biri, Lenin’in 1915’ten sonraki konuşmalarında, yazılarında, hazırladığı politik karar taslaklarında vb. defalarca ve defalarca sosyalizmin tek bir ülkenin sınırları içinde kurulamayacağını tekrarlamış olmasıdır. Örneğin Nisan 1918’de Moskova Sovyeti’nin bir oturumunda şöyle söyler: “Nihai zafere ancak teçhizatının ve disiplininin muazzam gücüne güvenen uluslararası emperyalizmi geri dönülmez biçimde ezmeyi nihayet başardığımızda ulaşacağız. Ama zafere ancak öteki ülkelerin bütün işçileriyle, bütün dünyanın işçileriyle birlikte ulaşacağız.” Aynı yılın Mayıs ayında ise şunu söyler: “Gözümüzü şu gerçeğe kapatmıyoruz: yalnız biz, kendi güçlerimizle sosyalist devrimi tek bir ülkede başaramayız; bu ülke Rusya’dan çok daha az geri bir ülke olsaydı bile.” Kasım ayında VI. Sovyet Kongresi’nde ise en açık ifadeyi kullanır: “...tek bir ülkede sosyalist devrimin tam zaferi düşünülemez; bunun için en azından birkaç ileri ülkenin en aktif işbirliği zorunludur, ki Rusya bu ülkeler arasında sayılamaz.” (Aşağıda, kişisel olarak Lenin’in başka durumlarda da, örgütsel olarak Bolşevik Partisi’nin ve Komintern’in de çeşitli belgelerde tek ülkede sosyalizmin tam zaferini reddettiğini göreceğiz.)

Ama buradaki ilk ve üçüncü alıntılardaki iki terim özellikle önemlidir: “nihai zafer” veya “tam zafer”. Lenin, birçok yazı ve konuşmasında “sosyalizmin zaferi” ile sosyalist devrimin zaferini, “nihai zafer” ya da “tam zafer” ile de sınıfsız toplumun geri dönülmez biçimde kapitalizme üstün gelmesini kastetmiştir. Dolayısıyla, 1915 metnindeki ifade sadece devrimin “başlangıçta” tek bir ülkede zafere ulaşabileceğini anlatmaktadır. Bu iki kavram arasında yaptığı keskin ayırımı, başka bir çalışmasından alınan aşağıdaki pasajda çarpıcı biçimde görmek mümkündür:

...bu bakımdan dünya çapında mücadelenin nihai sonucunun ne olacağı konusunda en küçük bir kuşku bile olamaz. Bu anlamda, sosyalizmin tam zaferi bütünüyle ve kesinlikle garanti edilebilir. Ama bizi ilgilendiren sosyalizmin bu tam zaferinin kaçınılmazlığı değil, Rus Komünist Partisi olarak ve Sovyet Rus Hükümeti olarak bizim, Batı Avrupa’nın karşı-devrimci devletlerinin bizi ezmesini engellemek için ne taktik izlememiz gerektiğidir.

Görüldüğü gibi, Lenin’in kavramsal dünyasında Rus devriminin zaferi veya yenilgisi ile “sosyalizmin tam zaferi” iki ayrı düzeye ait iki kavramdır. Lenin’in “zafer” ile “nihai zafer” veya “tam zafer” arasında yaptığı ayırım, Marx’ın ölçek konusunda “biçim” ile “öz”, “politik devrim” ile “sosyal devrim” arasında yaptığı ayırımın üzerinde yükselir ve onun sonuçlarını çıkarır.

“Avrupa Birleşik Devletleri Sloganı Üzerine” metni konusunda son bir noktaya daha değinelim. Yukarıda alıntılanan cümleden sonra Lenin şunları yazmaktadır:

Kapitalistleri mülksüzleştirdikten ve kendi sosyalist üretimini örgütledikten sonra, o ülkenin muzaffer proletaryası, dünyanın geri kalan bölümüne—kapitalist dünyaya—karşı ayaklanacak, öteki ülkelerin ezilen sınıflarını kendi davasına çekecek, o ülkelerde kapitalistlere karşı ayaklanmalar kışkırtacak ve gerektiği takdirde sömürücü sınıflara ve onların devletlerine karşı askeri güce bile başvuracaktır.

Bu pasajda anlatılanların, Lenin’in, yalıtılmış proleter devletinin devrimi uluslarasılaştırması yolunda hayatının sonuna kadar savunduğu yaklaşımın çıplak bir ifadesi olduğu ortada değil midir? Tek ülkede sosyalizm programı buradaki yaklaşımın tam tersine, kapitalist dünyadan bir saldırı gelmediği takdirde, devrimci rejimin kendi içine kapanarak sosyalizmin ve komünizmin inşasını sürdürmesini savunmaktadır. Geriye “sosyalist üretimin örgütlenmesi” kalıyor. Bu ibare bir proleter iktidarının, burjuvazinin sınıf hâkimiyetinin sosyo-ekonomik temellerini ortadan kaldırması zorunluluğunun (“kapitalistleri mülksüzleştirecek”) basit bir uzantısıdır. Kapitalistleri mülksüzleştirecek olan proletarya, elbette üretimi yeni temeller üzerinde yeniden örgütleyecektir. Bu temellerin sosyalist temeller olmasından da daha doğal bir şey yoktur. SSCB’de tek ülkede sosyalizm taraftarları ile dünya devrimi programını savunanları ayıran da hiçbir zaman ekonominin sosyalist temellerde örgütlenmesi meselesi olmamıştır. Hatta, Trotskiy ve önderi olduğu Sol Muhalefet, 1923 yılından itibaren sosyalist ekonomik inşaya geçilmesini, Buharin ve Stalin hiziplerinin direnişine karşı ısrarla savunmuştur. Tek ülkede sosyalizm, ekonominin planlı bir sosyalist temelde örgütlenip örgütlenemeyeceği ile ilgili bir tartışma değildir. Bu tartışma temel olarak sınıfsız topluma tek bir ülke içinde ulaşılıp ulaşılamayacağı ile ilgilidir.

“Kooperatifler Üzerine” makalesi üzerinde uzun uzadıya durmaya dahi değmez. Burada Lenin’in Rusya’nın sosyalizmi tek başına kurabileceğini düşündüğüne dair gösterilen bütün kanıt, Sovyet iktidarı altında varolan bir dizi koşulu saydıktan sonra şöyle demesidir: “...tam bir sosyalist toplumu kurmak için gerekli olan her şey bunlar değil midir? Bu henüz bir sosyalist toplumun kurulması değildir, ama bu kuruluş için gerekli ve yeterli olan her şeydir.”

Buradaki ifadelerin bağlamından sıyrılarak soyut biçimde ele alınması, ilk bakışta Lenin’in SSCB’de tam bir sosyalist toplum kurmak için gerekli ve yeterli her şeyin mevcut olduğu kanısını taşıdığı izlenimini doğurabilir. Oysa, Lenin’in bu makalesinin konusu SSCB’de genel olarak sosyalizmin kuruluşu değil, tarımda kooperatiflerin sosyalizme geçiş için oynayabileceği roldür. Yani sosyalizm için “gerekli ve yeterli olan her şey" ifadesi, tarımda sosyalist bir örgütlenme için koşullar anlamına gelmektedir. Üstelik, Lenin’in metni soyut bir meseleyi değil, Savaş Komünizmi döneminden (1918-1921) sonra, 1921’de, bir ricat olarak, soluklanma ve köylülükle ilişkilerin bütünüyle mahvolmasını engelleme amacıyla benimsenen NEP (Yeni Ekonomi Politikası) yaklaşımının uygulandığı dönemde tarımın durumunu ele almaktadır. NEP genel olarak piyasa ilişkilerine ağırlık verirken, kırda da köylülerin kendi çıkarlarının peşinde bireysel üretime ve ticarete yönelmelerinin önünü açmıştı. Bu, Sovyet ülkesinde tarım alanında bir ölçüde kapitalizmin işleyişine geri dönmek anlamını taşıyor ve zengin köylüleri (kulaklar) güçlendiriyordu. Lenin’in çözüm aradığı tam da bu sorundu: tarımda kapitalizmin yeşermesine yol açabilecek NEP’in yerine sosyalizme geçişin bir yolu olarak kooperatifler konulabilirdi. Yani “sosyalizm" burada, piyasa ve bireysel özel mülkiyete dayanan NEP yerine tarımı daha kolektif hale getirme anlamını taşıyor.

Ayrıca şu da unutulmamalıdır: Lenin devrim sonrasında birçok defa sosyalizm kelimesini bir hedef gösterir şekilde, sosyalizmin inşasının temellerini atma anlamında kullanmıştır. Yani bir yapıya sosyalist adının (örneğin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) verilmesi, söz konusu yapının sosyalist olduğunu değil, sosyalizmin inşasının temellerini oluşturduğu anlamına gelmekteydi. “Kooperatifler Üzerine” makalesinin genel olarak sosyalizmin Rusya sınırları içinde kuruluşunun mümkün olduğu yolunda kullanılması absürd olur, çünkü bu metinde tarım kesiminden başka hiçbir alan tartışılmamaktadır. Oysa sosyalizm her şeyden önce büyük kentin ve büyük sanayinin sosyo-ekonomik formasyonudur.

Nihayet, Lenin aynı dönemde yazdığı, Toplu Eserleri’nde yayınlanmış son yazısı olan “Az Olsun, Öz Olsun”da, Rus devriminin geleceğini Avrupa devrimine bağlayarak düşüncesinin hâlâ aynı olduğunu gösterir. Yazıda temel sorusu (ki bu iki kez tekrarlanır) şudur: “küçük ve çok küçük köylü üretimimizle ve halihazırda yaşadığımız yıkımla, Batı Avrupa’nın kapitalist ülkeleri sosyalizme doğru gelişmelerini gerçekleştirene kadar dayanabilecek miyiz?” Lenin bu soruya “kolay değil” diye cevap veriyor. “Avantajımız”, diye ekliyor, “bütün dünyanın, dünya sosyalist devrimiyle sonuçlanması gereken bir harekete giriyor olması.” Görüldüğü gibi, “Kooperatifler Üzerine” yazısının yazıldığı dönemde bile, Lenin Rusya’nın bırakın sosyalizmi kendi başına kurabileceğini ileri sürmek, ayakta kalmasının bile güç olduğunu düşünmekte, bütün umudunu dünya devrimine bağlamaktadır.

Bolşevikler ve tek ülkede sosyalizm teorisi

Tek ülkede sosyalizm teorisyenleri kendi yaklaşımlarına destek için, bu iki çarpıtılmış alıntısı dışında, Lenin’in koskoca yapıtının hiçbir yerinde herhangi bir görüş bulamamışlardır. Elbette bu bir rastlantı değildir. 1920’li yıllarda tek ülkede sosyalizm anlayışı Stalin tarafından ortaya atılana kadar bütün Marksistler için geçerli olduğu gibi, bu fikrin ileri sürüldüğünü görmeden hayata veda eden Lenin de bütün devrimci hayatı boyunca, sosyalist devrimin nihai zaferinin ve sınıfsız toplumun kuruluşunun uluslararası bir mesele olduğunu düşünmüş ve söylemiştir. Yukarıda “Dünya devrimi kavramı”na ilişkin altbölümde Lenin’in sosyalizmin zorunlu uluslararası karakteri üzerine söylediklerini gördük. Bir önceki altbölümde de tek ülkede sosyalizm fikrini belirtik olarak reddettiğini ortaya koyan alıntılar aktardık.

Bütün bunlar konusunda bugün bir arkeolojik kazı gereklidir, çünkü tarih içinde bu konu bütünüyle tahrif edilmiştir. Ama 1920’li yılların başında durum bundan çok farklıdır. Sosyalizmin kuruluşunun uluslararası karakteri bütün Marksistler için son derece açıktır. Lenin 1918’de şöyle diyor: “Elbette, tek bir ülkede sosyalizmin nihai zafere ulaşması olanaksızdır.” “Elbette” diyor, o kadar açık bir gerçekten, bir bedahetten söz edercesine! 1922’de ise şöyle: “çünkü Marksizm’in elifbası olan bu gerçeği, sosyalizmin zaferi için birkaç ileri ülkenin işçilerinin birleşik çabalarının gerekli olduğunu her zaman savunduk ve tekrar ettik.” Marksizm’in elifbası diyor Lenin! Ve 1921’de retorik bir soru: “Bolşeviklerin hiçbiri herhangi bir an devrimin ancak daha ileri ülkelerin bütününü ya da en azından birkaçını kapsadığı zaman nihai olarak zafere ulaşacağını yadsımış mıdır?”

Elbette hiç yadsımamıştır. Örneğin Bolşeviklerden Stepanov-Skvortzov, Lenin’in editörlüğünde ve onun önsözü ile yayınlanan Elektrifikasyon başlıklı kitabında şöyle diyor: “Rusya proletaryası yalıtılmış bir sosyalist devlet yaratmayı asla düşünmemiştir. Kendi kendine yeterli ‘sosyalist’ bir devlet, bir küçük burjuva idealidir.”

Örneğin Rusya Komünist Partisi’nin 10. kongresi için “Kapitalist Bir Ortamda Sovyet Cumhuriyeti” başlıklı bir rapor yazmakla görevlendirilen Merkez Komitesi üyesi Kamenev şöyle yazıyor: “Tek bir yalıtılmış ülkede komünist bir yapı yaratma görevini önümüze hiçbir zaman koymadık.” Yukarıda, “Sosyalizmin kuruluş ölçeği” altbölümünde alıntıladığımız, Bolşevik Partisi’nin ve Komintern’in sosyalizmin nihai zaferini ve inşasını uluslararası ölçekte tanımlayan programatik metinleri bunlara eklenebilir.

1928 Komintern Programı’nın yazarı Buharin dahi (yukarıda Komünizmin ABC’si kitabından yaptığımız alıntının dışında) bir başka kitabında (Rusya’da Sınıf Mücadelesi ve Devrim) tek ülkede sosyalizmi olanaksız ilan etmektedir.

“[Proletarya] iktidara ve sosyalizme yürümektedir. Bununla birlikte, Rusya’da ‘gündeme girmiş’ olan bu görev, ‘ulusal sınırlar içinde’ başarılamaz. Burada işçi sınıfı, yalnızca Uluslararası İşçi Devriminin şahmerdanı aracılığıyla delinebilecek olan aşılamaz bir duvar ile karşılaşır.”

Nihayet Stalin’in kendisine gelelim. Tek ülkede sosyalizmin baş ideoloğu Stalin dahi 1924 yılının sonlarından önce tek ülkede sosyalizmin olanaklılığını reddetmiştir:

Bir tek ülkede burjuva iktidarını devirmek ve proletarya iktidarını kurmak demek, henüz sosyalizmin tam zaferini sağlamak demek değildir. Sosyalizmin başlıca görevi—sosyalist üretimin örgütlendirilmesi—henüz geleceğin sorunudur. Bu sorun çözüme bağlanabilir mi, birçok ülkenin proleterlerinin ortak çabaları olmadan bir ülkede sosyalizmin kesin zaferine ulaşılabilir mi? Hayır, ulaşılamaz, burjuvaziyi devirmek için bir tek ülkenin çabaları yeter, devrimimizin tarihi buna tanıklık eder. Sosyalizmin kesin zaferi için, sosyalist üretimin örgütlendirilmesi için bir tek ülkenin, özellikle Rusya gibi bir köylü ülkesinin çabaları yetmez; bunun için birçok ileri ülke proleterlerinin çabaları gerekir.

Üstelik bu bölüm şu cümleyle sona ermektedir: “Leninist proletarya devrim teorisinin ayırıcı özellikleri, genel çizgileriyle, işte bunlardır.” 1924 yılının Stalin’ine göre, devrimin tek ülkede zafere ulaşması olanaklı olduğu halde, sosyalizmin kesin zaferinin tek ülkede mümkün olmaması Leninist proleter devrim teorisinin ayırıcı noktalarından biridir! Tek ülkede sosyalizm teorisinin Leninist (ya da Marksist) bir teori olmadığının daha iyi bir tanığı bulunabilir mi?

Stalin aynı yılın sonlarına doğru, tek ülkede sosyalizm tartışması tırmanmaya başlayınca, bu fikirden vazgeçerek, Sovyetler Birliği’nin askeri bakımdan savunulabilmesi koşuluyla tek bir ülkede sosyalizmin kesin zaferine ulaşılabileceğini savunmuştur.