Savaş nereye gidiyor?

sungur köşe

Devrimci İşçi Partisi birçok bildiri ve yazı temelinde Ukrayna’da yaşanmakta olan savaşın aslında emperyalizmin ve onun askerî aygıtı NATO’nun ürünü olduğunu kanıtlarıyla ortaya koydu. Savaşın nedenlerinin ta Sovyetler Birliği’nin 1991 çöküşüne kadar geri gittiğine işaret ettik: NATO’nun Rusya’yı kuşatmak üzere o zamandan bu yana Doğu Avrupa’da 13 ülkeye yayıldığını gösterdik. Şimdi Kuzey’de İsveç ve Finlandiya’yı da savaş cephesine katmak için basınç uyguladığına değindik. Orta Asya’yı da Rusya aleyhine döndürmeye çalıştığını belirttik. Ama en önemlisi Rusya’ya komşu Ukrayna, Gürcistan, Moldova, Azerbaycan gibi ülkeleri NATO’ya katma çabasının Rusya’nın bağrına nükleer silah dayamak olduğunu vurguladık. Bütün bunların sonucunda yaşanan savaşın sorumluluğunun Rusya’da olmadığını gösterdik.

Bir tek cevap gelmedi. Sağda ve daha kötüsü solda, Rusya’yı suçlama korosu, kendi tezlerinin zayıflığını ezici kanıtlarımızı suskunlukla karşılayarak gizlemeye çalıştı. Bir savaşı başlatmanın kendiliğinden haksız bir savaş verme anlamına gelmediğini gözlerden saklamaya çalıştı. Putin’in diktatörlüğünün (doğru bir iddia) konuyla hiçbir ilgisi olmadığını saklamaya çalıştı. Rusya’nın komşularını ezmeye çalıştığı iddiasının bugünün somut güçler dengesine hiçbir şekilde denk düşmediği gerçeğinin üzerini örttü. Bazı aydınlar cafcaflı bildiriler yayınladı, NATO’nun adını bile ağzına alamadı. Gelecekte burslarını, konferans davetlerini, kariyerlerini engeller diye. Sonuçta, hepsi savaşın sorumluluğunu Rusya’ya yükleyerek emperyalizmin ve NATO’nun dünyanın tamamını savaşa sürüklemekte olan politikasının kefili oldu.

Şimdi genel bağlamın ötesine geçerek, savaşın nereye gittiğini anlamanın zamanı. Zira insanlığı gelecekte çok daha büyük felaketlerden korumak gerçek bir ihtiyaç. Önce şunu saptamalıyız: ABD ve Britanya, NATO’yu da kullanarak, Rusya’yı bir savaşa bilerek sürüklemişlerdir. Amaç hem Rusya’nın askerî olarak güçlü ve zayıf yanlarını keşfetmek, hem Rus ordusunu ve halkını yormak, hem yaptırımlar yoluyla Rusya’yı yoksullaştırmak, hem de dünya halkları nezdinde Rusya’yı şeytanlaştırmaktır. Bu, kendi başına büyük bir tehlikedir. Sadece emperyalizmin Rusya ve Çin’i dizleri üzerine çökerterek dünya halkları üzerinde sınır tanımaz bir hâkimiyet elde etme çabasına hizmet edeceği için değil. Rusya gibi yüzyıllardır dünya jeopolitiğinde şöyle ya da böyle güçlü bir konuma sahip olmuş bir ülkeyi köşeye sıkıştırarak çok tehlikeli bir yola sokabileceği için de.

Bu olasılıkları göz önüne alarak dünya halklarının bir an önce Ukrayna’nın kukla hükümetinin NATO’ya girmemeyi, topraklarına nükleer silah yerleştirmemeyi, hatta tarafsızlık statüsünü kabul etmesi için basınç yapması tek âdil ve doğru tutumdur. Bu “Rusya geri çekilsin, Ukrayna kazansın” diyerek yapılamaz. O politika NATO’yu iyice azdırır. Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir! Yapılması gereken, vekâlet savaşı veren Ukrayna’nın ardındaki NATO’ya darbeler vurulmasıdır. DİP’in “NATO’dan çık! NATO’yu yık!” şiarı en doğru tutumdur.

Bu sağlanmazsa NATO Rusya’yı zayıflatmış olduğu bir anda amacına ulaşmak üzere savaşın genişlemesi yolunda bir bahane yaratarak dünya savaşıyla sonuçlanacak bir çatışmayı ve nükleer savaş tehlikesini bile tetikleyebilir. Tarafsızlık taraftarları ve daha da kötüsü NATO’yu ağzına bile almayan emperyalizm işbirlikçileri o zaman saklanacak gölge bulamayacaklardır.

Ama emperyalistler sadece Rusya’yı zayıflatmakla kalmıyorlar. Rusya’ya açtıkları ekonomik savaş dünyanın tamamını adım adım bir felakete sürüklüyor. Çok önemli bir noktaya parmak basalım: Ruble emperyalizmin yaptırımları dolayısıyla başta büyük değer yitirmişken bugün eski değerine kavuşmuştur. Buna karşılık, Rusya ve Ukrayna gibi dünyanın hububat ve yemeklik yağ bakımından ambarı olan iki ülkenin ticaretinin darbe yemesiyle gıda fiyatları ve daha da önemlisi petrol ve doğal gazda dünya birinciliği için Suudi Arabistan’la yarışan Rusya’nın üzerindeki engeller dolayısıyla enerji fiyatları dünya çapında çıldırmıştır.

Bu, bir yandan muazzam bir enflasyonist baskı yaratmakta, dünya çapında hayat pahalılığını dayanılmaz hale getirmekte, Türkiye’nin “yerli ve milli” sorunlarını kışkırtmanın yanı sıra bütün ülkelerde halk yığınlarının felakete sürüklenmesine yol açmaktadır. Öte yandan da dünya ekonomisini Üçüncü Büyük Depresyon’un ve Trumpvari politikaların darbesinden sonra bir üçüncü kez parçalayarak üretimin ve yatırımın düşmesine, işsizliğin ve sefaletin artmasına yol açmaktadır. Kapitalizm, büyük kriziyle insanlığı bir kez daha felaketin eşiğine getirmiştir.

Hem savaşın hem ekonomik çöküşün bir tek kalıcı çözümü vardır: Sınıf mücadelesi ve onun doruğu olacak olan muzaffer devrimler. Bugün örgütlenmek işçi sınıfı ve emekçiler için sadece, olağan dönemlerde olduğu gibi, insanca bir yaşam için gerekli değildir. Bir bütün olarak insanlığın varoluşunun savunulması için elzemdir.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2022 tarihli 151. sayısında yayınlanmıştır.