İstibdad hem baskıcı hem pahalı bir rejim
İstibdad rejimini en genel ifadeyle baskıcı ve keyfi yönetim olarak tanımlıyoruz. Buna son derece pahalı bir rejim olduğunu da eklemek lazım. Yıllarca liberallerden Kamu İktisadi Teşekküllerinin (KİT) devletin sırtında bir kambur olduğunu dinledik. AKP’li yıllar özelleştirmelerin rekor kırdığı yıllar oldu. Güya devletin sırtından KİT kamburunu attılar ama bu sefer milletin sırtına iyice binen sermayenin kendisi oldu. “Devlet don üretmez” liberal sloganıyla başlayan serüvenin sonunda artık devlet sadece giysi, ayakkabı değil, Tekel’in peşkeş çekilmesiyle içki, sigara, tuz da üretmiyor… Dahası petrol de rafine etmiyor, telefon hizmeti de vermiyor, elektrik dağıtımı da yapmıyor, fabrika zaten kurmuyor ama artık köprü, yol, baraj, hastane de inşa etmiyor. Hepsi özelleştirildi! Eğitim ve sağlık bile elden gitti!
“Ödediğiniz vergiler size yol su elektrik olarak dönecektir” sloganıyla toplanan vergilerin döndüğü falan yok, çünkü özel taşeron şirketlere kâr ve rant olarak akıp gidiyor. Erdoğan’ın konuşmalarında prompterden okuduğu bilmem kaç bin kilometre duble yol yaptık, şu kadar köprü bu kadar viyadük, şu sayıda şehir hastanesi bu sayıda bilmem ne diye saydığı listenin tamamının parası, geçiş garantisi, hasta garantisi, kredi garantisi vb. ile emekçi halkın cebinden çıktı ve çıkmaya da devam ediyor.
Türkiye’de toplanan vergilerin yüzde 60’ı kaynaktan kesiliyor yani ücretli emekçiler daha maaşları bankaya yatmadan uçup gidiyor. Şirketlerden alınan kurumlar vergisi ise devletin vergi gelirinin sadece yüzde 33’ü. KDV, ÖTV vb. yükü de emekçi halkın sırtında… Vatandaşın vergi borcu olduğunda şahin gibi atılan devlet, patronların vergi borçları söz konusu olduğunda pamuk gibi oluyor. Beşli çetenin 9,5 milyar lira vergi borcunu tek kalemde sildiler. En son haberde bir cumhurbaşkanı kararı ile “Milletin …” diye küfreden Mehmet Cengiz’in kuracağı tesise; gümrük vergisi muafiyeti, KDV istisna ve iadesi, vergi indirimi, SGK işveren primi desteği, gelir vergisi stopaj desteği, azami nitelikli personel desteği, enerji tüketim harcamalarına %50 enerji desteği ve yatırım yeri tahsisi teşviği sağlanmış.
Sonra neden Türkiye en pahalı elektriği, en pahalı mazotu en pahalı (ve en yavaş) interneti kullanıyor? Çünkü TÜSİAD’ı MÜSİAD’ı beşli çetesiyle özel sektör ama bilhassa da istibdad rejiminin kendisi doymak bilmiyor. Liberaller devleti küçülteceğiz demişti. En önde de AKP geliyordu. Şimdi istibdad rejiminin bekası için en büyük birimi tüm işi hakkını arayan işçiyi, emekçiyi, kadını, genci dövmek olan Çevik Kuvvetten müteşekkil devasa bir polis teşkilatı besliyoruz. Sadece devlet bütçesinden para gitmiyor. Bir de bu işin fırsat maliyeti var. On binlerce atanamayan öğretmen çareyi polis olmakta buluyor. İnsanlarımızı öğretmen olarak eğitiyor, bunun için kamu kaynaklarını kullanıyoruz sonra öğrencilerimiz parasız eğitim istediğinde öğretmenleri olması gereken ve bunun için eğitim görmüş insanlardan dayak yiyor!
Havuz medyasından paralı trollere kadar devasa bir propaganda makinesini yine halk olarak biz besliyoruz. Dünyanın en çok kamu ihalesi alma rekorunu elinde bulunduran beşli çete, istibdad rejimine iliştirilmiş bir tür partili sermayedir. Bu sermaye gruplarının patronları muazzam bir kişisel servet edinmiş olsalar da asıl işlevleri istibdad rejiminin siyasi olarak finansmanını sağlamaktır. Bu rejim o kadar pahalı ki Cumhurbaşkanı’nın milyarlarca liraya çıkarttığı örtülü ödenek yetmiyor. Erdoğan’ın sürekli seçim ekonomisinin finansmanı düşük faiz politikası ile finanse edilirken bunun Merkez Bankasına maliyeti 128 milyar doların buharlaşması oldu. Doğan medya grubunun havuza katılması ise Ziraat Bankası’ndan Demirören’e peşkeş çekilen 750 milyon dolara mal oldu. Bu ülkede yalan dinlemek bile bedava değil!
İstibdad rejimi Türkiye’nin emekçi halkı için tam anlamıyla bir “kendi paramızla rezil oluyoruz” durumudur. Meydanlarda “Kahrolsun istibdad yaşasın hürriyet!” diye haykırırken sadece düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmuyoruz, emekçi halkın küçülen ekmeğinin, milletin yağmalanan birikimlerinin de hesabını soruyoruz.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2021 tarihli 144. sayısında yayınlanmıştır.