Faşizm mi, devrim mi?

Faşizm mi, devrim mi?

Tarihin belirli dönemleri vardır ki, hiçbir şey normal gitmemeye başlar. Kurulu düzen sarsılır, güçlü politik partilerin altı boşalır, toplumun hiçbir yanı dikiş tutmaz. Dünya ve Türkiye son on küsur yıldır tam da öyle bir dönemden geçiyor. Böyle dönemlerde “aman fincancı katırlarını ürkütmeyelim” tarzı politika belki ilk an sonuç verir gibi görünse bile gerçekte çok kısa sürede iflas eder. Hem sendikal alanda hem siyasi alanda. İşçi sınıfının hakları, çıkarları ve nihai olarak kurtuluşu için mücadele edenler açısından da böyledir bu. Dolayısıyla, dönemin ihtiyaçlarına cevap verebilmek, sorunların cesurca üzerine gitmek, en zor dönemlerde ayakta kalmaya ve en büyük olanaklardan yararlanmaya hazır olmak gerekir. Böyle dönemler uç çözümlerin geçerli olduğu dönemlerdir. “İdare-i maslahat”, “ortayolculuk”, “hadi gel bir çare bulalım”cılık işe yaramaz.

Ekim ayı dünyada bunun yeniden örneklerini sergiledi. İşçi sınıfının en büyük düşmanı olan faşist hareketin son yıllarda dünya çapında fevkalade bir yükseliş yaşadığı kimse için sır değil. 2021 yılı bu bakımdan herkese derslerle dolu gelişmelere tanıklık etti. 6 Ocak’ta yılı açan, demokrasisinde böyle bir sarsıntı 250 yıldır yaşanmamış ABD’de Trump’a bağlı bir güruhun parlamentoyu basması oldu. Sonra 21 Nisan’da Türkiye’de değil Fransa’da bir askerî muhtıra geldi: 200 civarında subay, en başta generaller, “darbe yaparız, iç savaş çıkarırız, binlerce kişiyi öldürürüz” diye muhtıra verdi. Eylül ayında Hindistan’da yıllardır azınlık Müslümanlara saldıran Hindu çoğunluğun faşist hükümeti, bu sefer komünistlere saldırarak niyetlerinin işçi sınıfını ezmek olduğunu açık etti.

Ama en önemlisi İtalya’da yaşandı. Gerçeği bu kadar açıklıkla ortaya koyan bir ülke örneği az görülür. Faşizmi 1920’li yıllarda dünyaya ilk tanıtan ülke olan İtalya’da en az on yıldır bu akım yeniden çok ciddi bir gelişme gösteriyor. Gerçek gazetesi, her alanda olduğu gibi burada da gerçeği hep yazdı. Bugün kendini bir ölçüde gizlemeye çalışan türden iki faşist parti kamuoyu yoklamalarında birlikte %40’tan fazla oyla ülkenin en büyük iki partisi görünüyor! Ayrıca daha küçük ve daha saldırgan olanları var. Ama sol ve sendikal hareket, bu hareketlere “popülist” dedi, hep görmezlikten geldi.

9 Ekim günü bu faşist partilerden biri bir miting sırasında, Trump’ın güruhu gibi saldıracak yer aradı ve nereyi buldu dersiniz? Boyu Türk-İş’e, geçmişi ise DİSK’e benzeyen, ülkenin en büyük sendika konfederasyonunu! Burada durun! Okumayı bir an durdurun. Düşünün.

ABD’de parlamentoya saldırı. Siyasi iktidarı ele geçirme çabası. Fransa’da darbe tehdidi. Siyasi iktidarı ele alma tehdidi. Hindistan’da işçileri örgütleyen bir komünist partisine saldırı. İşçiler var ama mesele yine de siyasi görünümlü. İtalya’da sendika konfederasyonuna saldırı! Öteki örneklerin şifresini çözmekte ayak direyenlerin aklını başına toplaması gerekmiyor mu? Faşizm dünyada ve Türkiye’de esas hedefinin işçi sınıfı olduğunu kendisi anlattı. Anlamazlıktan gelmeyin! Kısacası, “ortayolculuk” tutmuyor, “idare etme” yaramıyor, bunlar işçi sınıfının savunma mevzilerini yıkmaya çalışıyor. Biz de onların anladığı dilden cevap vermeye hazırlanmaya mecburuz.

Bu hayal mi? “Kardeşim, herkes kendi dar çıkarı peşinde, kendi işine gücüne bakıyor, kimsenin mücadele etmeye mecali yok” mu diyeceksiniz? Gözlerinizi bu kez Afrika’ya, Sudan’a çevirmenizi öneririz. Ekim ayı sadece İtalya’da faşist saldırıyı getirmedi. Sudan’da 2018-2019 yıllarında bütün yoksullar ayağa kalktı, “yeter” dedi, devrim dedi. 30 yıllık bir diktatörü yıktılar. Bu bile büyük işti, ama onlar devam etmek istediler. Silahlı kuvvetler çıktı önlerine, bir asker-sivil ortaklılığıyla devrimi durdurdu. Ama iki yıl sonra aynı silahlı kuvvetler sivilleri tasfiye ederek yönetimi yeniden kendi eline almaya yöneldi. O zaman devrim de yeniden ayağa kalktı. Sudan halkı askerî diktatörlük ilanına karşı boyun eğmiyor, her gün sokakları inletiyor. Bir haftadır teslim olmadı.

Bu son yıllarda tek değil ki. Sadece bizim coğrafyamızda, 2011’den beri Mısır, Tunus, Bahreyn, Yemen, sonra 2019’da Cezayir, Lübnan, Irak, İran devrimci ayaklanmalar yaşadı. Yani hava devrim kokuyor aynı zamanda.

Öyleyse “faşizmi yenecek kuvveti nereden bulacağız?” diye karalar bağlamamalı. Devrimlerin gücü bize yeter. Geleceğimizi hangisinin ele geçireceği her bir işçinin sınıfının tarafını ne ölçüde tutacağına bağlıdır, son tahlilde. Haydi o ihtimali yükseltmeye. İşçi sınıfı her işini gelişkin aletlerle yapan bir sınıftır. Faşizme karşı devrim kazanacaksa, emekçi halk iktidar olacaksa, bir işçi sınıfı partisi şarttır.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2021 tarihli 146. sayısında yayınlanmıştır. 

sungur savran kasım 2021 podcast